Su, tüm canlılar için en temel ihtiyaçlardan biridir. Bu nedenle insanlığın varoluşundan bu yana suya hep ihtiyaç duyulmuştur. Nitekim ilk uygarlıklar da akarsu yakınlarına kurulmuştur. Süreç içerisinde nüfusun artmasıyla birlikte suya olan ihtiyaç artarak çeşitli su yapıları inşa edilmeye başlanmıştır. Yapılan ilk su yapıları, basit sulama kanalları ve su tesisleridir. Bu şekilde tarım yapabilen toplumlar daha sonra baraj, sarnıç gibi su mimarisi örnekleri de inşa etmiştir.
Hitit, Urartu, Roma ve Bizans Dönemlerinden kalan su mimarisi, Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerinde geliştirilerek kullanılmıştır. Aynı zamanda sayısız su yapısı inşa edilerek Anadolu’nun ihtiyacı karşılanmıştır. Özellikle İstanbul’da ilk olarak Roma Dönemi’nden kalan gelişmiş su mimarisi görülmüştür. Fetih ile birlikte Osmanlı’ya da başkentlik eden İstanbul’da özellikle Mimar Sinan tarafından çok sayıda su mimarisi inşa edilmiştir.
Bent – Baraj
Bent (bend) kelimesi Farsça olup Arapçası seddir. Bugün Türkçede suyu depolamak amacıyla yapılanlara baraj denmektedir. Bentler, su biriktirmek için akan suyun önüne yapılan setlerdir. Bentlerin çoğunun gövdesi trapez kesitlidir ve harçlı taş duvarla örülmüştür. Bazı bentler ise kuru taş duvar örüldükten sonra arası kil gibi geçirimsiz bir malzeme ile doldurulmuştur.
Ülkemizde bilinen en eski baraj, Hititlerin Alacahöyük yakınlarında inşa ettikleri bentlerdir. Su yollarının
başlangıç noktası olan bentler, akarsularla gelen suyu depolamaktadır. Burada biriken sular, şehirlere iletilmektedir.
Su Yolları – Galeriler
Şehrin su ihtiyacın karşılamak amacıyla ilk olarak 2.yüzyılda Roma Dönemi’nde yapılmaya başlayan su
yolları, şehir dışından su getirilmesi amacıyla tasarlanmıştır. Özellikle yeterli su kaynağı bulunmayan İstanbul’a suyun getirilmesi için birçok su yolu inşa edilmiştir. Bizans Dönemi’nde, Roma su yolları çeşitli onarımlar yapılarak kullanılmıştır. Osmanlı Dönemi’nde ise eski su yollarına yeni kaynaklar ve su yolları eklenmiştir.
Sarnıç
Sarnıç kelimesi, “su depolamak üzere yapılmış üstü kapalı veya açık havuz” anlamındaki Arapça sıhrîcden gelmektedir. Yeraltı sularını ve yağmur sularını biriktirmek için inşa edilen bu yapı, içme suyu temininde veya tarımda sulama amaçlı kullanılmıştır. Sarnıçlar genellikle su depolamak üzere kazılan çukurun duvarları taş veya tuğlayla örülerek ve Horasan harcı gibi su geçirmez bir sıvayla yalıtılarak yada tamamı kayalara oyularak yapılmıştır. İstanbul’un görkemli tarihinin en önemli tanıklarından biri olan Yerebatan Sarnıcı, bu türün en önemli örneğidir. Sarnıç, 6. yüzyılda Doğu Roma İmparatoru Iustinianus tarafından inşa ettirilmiştir.
Su Kemeri
Üzerinden su kanalı geçen bir çeşit köprüdür. Su yatağının eğimine göre hareket eden suyun, vadilerden debisini kaybetmeden geçebilmesi için inşa edilen kemerlerden İstanbul’daki en bilineni, şehrin içinde olması nedeniyle, Bozdoğan’dır. Mimar Sinan’ın 1555-1562 yılları arasında inşa ettiği Mağlova Su Kemeri ise dünya su mimarisinin baş yapıtlarından biri olarak kabul edilir. Bununla birlikte İstanbul’da bulunan kemerlerin çoğu Kırkçeşme, bir kısmı ise Halkalı su yolunun üzerinde inşa edilmiştir.
Ayazma
Ayazma, Rum Ortodokslarca kutsal olarak kabul edilen ve şifa verdiğine inanılan su kaynakları ve bu su kaynaklarının üzerine inşa edilen yapılara verilen isimdir. Bu yapıların kutsallığı, kimi zaman bir aziz ya da azizeyle bağlantılı mitolojik bir olayla ilişkilendirilmiştir. Hristiyanlıkta aziz veya azize adlarıyla anılan ayazmaların manevi koruyuculuğuna inanılmıştır. Özellikle Rum Ortodoksları, ayazma suyunun iyileştirici özelliği olduğuna inanmışlardır.
Kuyu
Su kaynağına varıncaya kadar kazılan, genellikle silindir şeklinde, çevresine duvar örülerek inşa edilmiş su
yapılarıdır. Kuyu bileziği adı verilen ve ağız kısmını kapatan bir elemana sahip kuyular genellikle evlerin
bahçelerinde görülmektedir. Küçük yerleşimlerde ortak kullanım kuyuları da görülebilmektedir. Osmanlı
Dönemi’nde, kullanılmayan sarnıçların yakınlarına ve üzerlerine de su almak için kuyular açıldığı bilinmektedir.
Hamam
Arapçada “ısıtmak; sıcak olmak” anlamındaki hamm kökünden gelen hamamın kelime anlamı “ısıtan yer” demektir. Hamam, insanların yıkanması için inşa edilen bir yapıdır. Yer altından fışkıran, içinde kimyevi maddelerin varlığı sayesinde bazı hastalıklara karşı şifa verici özellikleri bulunan suların kullanıldığı yapılara da bazen hamam denilmiştir. Roma döneminde yaygınlaşan hamamlar, yıkanma dışında eğlence mekanı olarak da kullanılmıştır. İslam dünyasında ise yerleşim yerlerinin vazgeçilmez bir parçası olmuştur.
Su Terazisi
Maksemlerden kente dağıtılan suyun 0,6 bardan daha yüksek bir basınçta olmaması ve borular içindeki basıncın düşürülmesi için su yolları üzerine su terazileri inşa edilmiştir. Bu yapının, su basıncını sınırlama veya düşük basıncı yükseltme, debi ölçümü yaparak dağıtım yapılması ve suyun kullanılmadığı zamanlarda künkler içinde yığılan havanın akışa engel olmasını önlemek gibi önemli görevleri bulunmaktadır.
Maksem
Maksem kelimesinin aslı Arapça maksim olup “suyun kollara ayrıldığı yer” demektir. İlk defa Romalılar tarafından kullanıldığı sanılan maksemler, dağıtılan suların dış kirlenmelerden korunması için daima kapalı bir bina halindedir. Maksemler, yer üstünde ve yer altında olmak üzere iki tipte inşa edilmişlerdir. Bentlerden gelen sular maksemde toplanarak evlere, çeşmelere, hamamlara dağıtılmıştır.
Şadırvan
Farsça şādurbān-şādurvān (büyük tente, çadır, gölgelik) kelimesinden gelen şadırvan, Türkçeye farklı bir anlam kazanarak geçmiştir. Mimari bir terim olarak cami avlularında, ortasındaki havuzun çevresinde muslukları bulunan, üzeri kapalı ve ya açık olabilen abdest alma yerlerini ifade etmektedir. Cami ve mescitlerin yanına İslamiyet’in ilk devirlerinden itibaren insanların abdest alabilmesi için havuz, kuyu veya çeşme gibi çeşitli su tesisleri yapılmıştır. Zamanla, bu su tesislerinden başka bilhassa Türklerin hakim olduğu coğrafyada şadırvanlar inşa edilmiştir. Şadırvanların ayrıca kervansaray ve han gibi konaklama tesisleriyle medreselerin avlularında yer aldığı görülmektedir.
Çeşme
Çeşme kelimesinin Farsçada “göz” anlamındaki “çeşm” den gelir. Su çıkan kaynak, pınar ve gözlere çeşm denilmesi, bunların akıtıldığı küçük yapılara çeşme adının verilmesine sebep olmuştur. Türk medeniyetinde önemli bir yeri olan çeşmenin önceki çağ ve medeniyetlerde de çok yaygın olmamakla beraber varlığı bilinmektedir. İslamiyet suya büyük önem vermiş ve insanlara su sağlamanın sevabı çok olan hayır işlerinden biri olduğunu kabul etmiştir. Bu sebeple çeşme yapımı ve çeşme vakfı bilhassa Türk topluluklarında ön planda gelen bir hayır sayılmıştır. Osmanlı Dönemi’nde sultanlar, devlet adamları, şehrin çeşitli bölgelerine çeşmeler yaptırmışlardır. Çeşmeler, dönem özelliklerini yansıtmaları açısından önemli su yapılarıdır. Genel olarak dönemin kullanılan su yolları üzerine yapılan çeşmeler, özel kaynakları da kullanabilmekteydi.
Sebil
Sözlükte “yol” anlamına gelen sebil kelimesinin terim anlamının “fî sebîli’llâh” (Allah yolunda, Allah rızası için) tabirinden geldiği belirtilmektedir. Osmanlılar başlangıçta dağıtılan suya sebil ve dağıtıldığı yere sebîl-hâne demişlerse de zamanla “hâne” terkedilerek bugünkü şeklini almıştır. Türk mimarisine özgü yapılar olan sebiller, parasız içme suyu verilen, bayram, kandil gibi özel günlerde şerbet dağıtılan yapılardır. Bu yapı özellikle İstanbul’un en eski yerleşimleri olan Eminönü, Fatih ve Üsküdar bölgesinde yoğun olarak görülmektedir. Sebiller genel olarak külliye yapıları arasına yapılmıştır. Bu yapılar ayrıca taş süslemeleri, şebekeleri ve kalemişi gibi mimari öğeleri ile dikkat çekmektedir.
Selsebil
Arapça tatlı su anlamına gelen ve Cennet’te bir pınarın adı olan selsebil kelimesinin, ilk defa Kur’an-ı Kerîm’de geçtiği bilinmektedir. Selsebiller, suyun, insanlığa huzur verecek tarzda, mimari bir düzen içinde akıtılması amacıyla yapılmıştır. Daha çok manevi bir ihtiyacı karşılayan bu yapıların ilk olarak nerede ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Türk su mimarisindeki selsebil örneklerini, suyun akıtıldığı sathın biçimini dikkate alarak basamaklı, rampalı ve aynalı selsebiller olarak üç gruba ayrılmaktadır.
Yararlanılan Kaynaklar
- Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi
- Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
- Selim Sani Güngör – Osmanlı Su Mimarisi ve İstanbul’daki 19. Yüzyıl Su Yapıları
- A. Süheyl Ünver, Yılmaz Önge – Selsebillerimiz