Beylikler Dönemi Sanatı
Anadolu’da, 1243 yılında gerçekleşen Kösedağ yenilgisi ile başlayan Moğol hakimiyeti; Anadolu’yu siyasi ve kültürel açıdan etkilemiş ve yaşanan siyasi gelişmeler, sanatsal faaliyetlere de yansımıştır.
Moğol hakimiyeti ile başlayan sosyal ve toplumsal değişimde, hiç kuşkusuz Moğolların önünden kaçıp Anadolu’da sınır uçlarına yerleştirilen Türkmenlerin de büyük etkisi olmuştur. Kendi sanat anlayışı ile Selçuklu geleneğini sentezleyen Türkmenler, eserlerinde plan şeması olarak, Selçuklu özelliklerini yinelemişlerdir. Özellikle cephe düzenlemesi ve süsleme özelliklerinde, hızlı bir değişim ve çeşitlilik izlenmektedir. 1308 yılında, Anadolu Selçuklu devrinin son bulmasıyla başlatılan Beylikler devrinde, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde bağımsızlıklarını ilan eden ve giderek güçlenen Türkmen beylikleri, varlıklarını kanıtlamak istercesine yoğun bir imar faaliyetine girişmişlerdir. 13. yüzyılın ortalarına kadar, başta Konya olmak üzere birçok şehirde imar faaliyetleri sürmüştür.
Beylikler devri, Anadolu Selçuklu geleneğini devam ettirmiş, aynı zamanda Osmanlı sanatının alt yapısını hazırlamış ara bir dönemdir. Selçuklu geleneğini büsbütün terk etmeyen beylikler, aynı zamanda kendilerine yeni bir sanat anlayışı oluşturmuşlardır. Özellikle Orta Anadolu ve batıdaki beylikler, Selçuklu geleneğini devam ettirmiştir. Selçuklu geleneği; Saruhanoğulları, Aydınoğulları, Menteşeoğulları ve Osmanlıların inşa ettikleri cami ve medrese mimarilerinde etkili olmuştur.
Mimari Özellikler
Selçuklu ve Beylikler dönemi mimari özelliklerini bir arada görebildiğimiz örneklerden biri, Adana Ulu Cami’dir.
Beylikler devri mimarisi, genellikle sadeliği ve simetrik düzeni ile dikkati çeker. Süslemeler, özellikle cephede, son cemaatte, portalde; yan yüzeylerde ise, pencerelerde yoğunlaşır. Bu ilginç devrin eserlerinden, yer yer Selçuklu, Bizans, Zengi, Eyyubi, Memluk ve hatta deniz aşırı Akdeniz ülkelerinin kültür mirası ile yeni denemelere gidilmiştir.
Beylikler devri mimarisinde, pek çok yenilik yaşanmıştır. Bu yeniliklerin başında, mekan anlayışının gelişmesi, son cemaat yerinin doğması ve avlunun cami gövdesine katılması gelir.
Beylikler döneminde, merkezi mekan yaratma düşüncesiyle birçok yapı inşa edilmiştir bu gelişmeler Osmanlı döneminde, Mimar Sinan ile birlikte zirveye ulaşmıştır.
Anadolu Selçuklu döneminde, Artuklularda, merkezi mihrap önü kubbe kullanılmıştır. Beylikler devrinde ise, kubbenin dikdörtgen bir mekan üzerine nasıl konumlanacağı üzerinde durulmuştur. İshak Çelebi’nin Manisa’da yaptırdığı Ulu Cami, merkezi mekanın toplu olarak ele alındığı önemli bir örnektir.
Selçuklu zamanında, nadir de olsa tek kubbeli küçük ebatlarda yapılar inşa edilmiştir. Bunlara, Konya İnce Minareli Medrese ve Karatay Medresesi örnek verilebilir.
Tek kubbeli küçük eserler, Beylikler devrinde de devam etmiştir. Osmanoğulları’nın İznik’teki Hacı Özbek Camii, İznik Yeşil Cami ve Milas Firuz Bey Cami örnek verilebilir.
Karamanoğullarından; Mut Lal Ağa Cami, Konya Hasbey Darülhüffazı ve Menteşe Beyliğinden ise, Balat İlyas Bey Camii, bu küçük kubbeli yapıların en dikkat çekenlerindendir.
Bu yapılarda toplu bir mekân elde edilmiştir. Ancak mekanlar, büyük bir alanı kaplamayan küçük açıklıklar şeklindedir. Geniş bir mekânı örtecek kadar büyük bir kubbe için mali ve teknik imkânların olmadığı bu dönemde, alternatif çözümler bulunmuştur. Bu amaçla, iki kubbenin art arda getirilmesiyle geniş bir hacim elde edilmek istenmiştir. Aydınoğlularından İsa Bey’in yaptırdığı İsa Bey Cami, bu tarzın en başarılı örneklerindendir. Fakat bu tarzdaki camilerde, iki mekân birbiriyle kaynaşmadığı için, istenilen geniş ve toplu mekâna varılamamıştır.
Bu gelişmeye ek olarak, art arda sıralamış çifte kubbelerin köşelerine, yarım kubbelerin eklenmesiyle, yeni bir mekan fikri oluşturulmuştur. Elbistan Ulu Cami ile gelişen bu plan, aynı zamanda Mimar Sinan’ın ideal planı olarak ele aldığı cami olmuştur.
Beylikler devrinde başlayan merkezi mekan, Osmanlı devrinde Mimar Sinan’ın çalışmalarıyla gelişimini tamamlamıştır.
Beyliklerde görülen diğer yenilik, son cemaat yerinde olmuştur. Selçuklularda görülen son cemaat mahali, ilk olarak Karamanoğulları döneminde, Ermenek Ulu Cami ile birlikte görülmeye başlamıştır.
Diğer beyliklerde, son cemaat yeri, üç veya beş bölümlü giriş şeklinde düzenlenmiştir. Aydınoğulları beyliğine ait Selçuk İsa Bey Camii’nde son cemaat yeri girişi, üçlü açıklıklarla sağlanır. Anadolu Selçuklu camilerinde çok sık görülmeyen revaklı avlu sistemi, Beylikler devrinde daha sık görülmektedir. Aydınoğlularından İsa Bey Cami, bunun bir örneğidir.
Süsleme Özellikleri
Selçuklularda taç kapı, yüksekliği ve taşkın süslemesiyle dikkat çeken bir öge olmuştur. İlhanlı devrinde aynı anlayış devam etmiştir. Taç kapılarda, bordür sayısı artmış ve biçim olarak uzamıştır. Aynı zamanda, mukarnas sırası artarak sarkıt biçimine dönüştürülmüştür. Beylikler devrinde bu anlayışın devamında, özellikle Karaman (Hatuniye Medresesi) ve Niğde Ak Medrese portelinde olduğu gibi, taç kapı bezemelerinde abartıya gidilmiştir.
Portallerde, süreç içerisinde sadeleşme yaşanmıştır. Bilhassa Aydın, Menteşe ve Osmanoğullarının mimari eserlerinde, bu sadeleşme görülür. Sadeleşmenin nedenini, beyliklerin maddi kaynaklarındaki darlıktan çok, yeni bir sanat anlayışının doğmuş olmasıyla açıklamak daha doğru olur. Balat İlyas Bey Cami gibi yapıların her tarafını kaplayan oyma süslerden sayılacak basit silmeler ve sade kemer kavisleriyle yetinmeleri, bu yeni sanat anlayışının ilk başarısıdır.
Süsleme dağılımının yanı sıra, kompozisyon düzeninde ve üslubunda farklılaşmalar görülmüştür. İlhanlı (Moğol) devrinde, geometrik bezemenin yerine yaygın olarak bitkisel süslemenin tercih edilmesi, dikkat çekici bir özelliktir. Ayrıca yazı, figür ve çini süslemelerin arttığı izlenmektedir. İlhanlılardaki bu anlayış, beyliklere ve Osmanlı mimarisine de yansımıştır.
Beylikler devrinde yaşanan bir diğer gelişme, minarelerde olmuştur. Ön cephede çifte minareli taç kapısı ile iki yanında oldukça süslü tutulmuş büyük boyutlu pencereler, nişler ve cepheyi sınırlandıran çokgen ya da yarım yuvarlak köşe kuleleri dikkat çeker. Bu değişimden daha önce taç kapıyla sınırlı olan bez emenin, taç kapının yan cephelerine pencereler, nişler ve köşe kulelerine yayılması, ön cephenin hareketliliğini arttırmaktadır.
Bünyan Ulu Cami ile de, minarenin köşelere yerleştiğini görüyoruz. Selçuk İsa Bey Cami ile de, minare avlu ile yapı arasında asıl yerini bulmuştur.
Diğer bir değişiklik, taç kapının daralıp uzamasıdır. Kırşehir Aşık Paşa Türbesi’nin, arazi yapısından dolayı yana çekilmiş dar ve yüksek taç kapısı, bu gelişmenin önemli bir örneğidir.
Anadolu’da Türk sanatının gelişimi, Selçuklularla başlamış, 14. yüzyılda Beylikler devrinin de kendine has yenilikleriyle, etkisini 19. Yüzyıla kadar hissettiğimiz bir anlayışa dönüşmüştür.
merhaba, Devşirme malzeme ile ilgili tez yazıyorum bunun için burada kullandığınız kaynakları belirtebilir misiniz?