Anadolu Selçuklu Sanatı’nda Hayvan İkonografisi

0
16606

Giriş

Kur’an-ı Kerim’de var olduğuna inanılan figür yasağı İslam düşünce dünyasında hakim olmuş ve gerek mimaride gerekse el sanatlarında özellikle Bizans sanatından etkilenen Emeviler’den sonra kendini göstermiştir. Bu anlamda süslemeye hakim unsurlar geometrik ve bitkisel motifler olmuştur. Türkler’in İslamiyet’e geçişinden sonra hayatlarına birçok alanda yön veren yeni dinlerinin öğretileri, Anadolu’yu yurt edinen Selçuklular’da figür bağlamında farklı değerlendirilmiştir. Tasvire mesafeyi benimsemeyen Selçuklular, gerek Anadolu’da inşa ettikleri kervansaray, türbe, cami gibi farklı amaca hizmet eden yapı tiplerinde gerekse çini-seramik gibi el sanatlarında, insan ve hayvan figürlerine süsleme programlarında sıkça yer vermişlerdir.

Anadolu Selçuklu figür sanatına hakim olan üslubun Orta Asya’dan gelen göçebe sanat üslubu olduğu ama bu sanatın hem yakın doğu etkileri hem de yerli Bizans-Ermeni-Gürcü sanatıyla harmanlandığı ve neticesinde çok katmanlı etkilerin görüldüğü bir sanat üslubuna dönüştüğü söylenebilir. Bu çalışma, Selçuklu figür sanatının hayvan kolunu incelemeyi amaçlamaktadır. Bu noktada ikonografik ve sembolik olarak hakim etki olan Avrasya hayvan üslubunu genel bir çerçevede değerlendirmek faydalı olacaktır.

Hayvan üslubu, Orta Asya coğrafyasında Türkler’in çeşitli hayvan motiflerini ve hayvan mücadelelerini konu alan stilize ve natüralist olarak gerçekleştirdiği, bu bağlamda Anadolu Selçuklu’yu da direkt etkilemiş bir tarzdır.

Hayvan üslubunda Orta Asya coğrafyasında görülen değişik hayvanlara yer verilmiştir. Kartal gibi yırtıcı kuşlar, arslan, kurt gibi vahşi memeliler, dağ keçisi, geyik gibi hayvanlar, grifon gibi hayali yaratıklar hayvan üslubunda ele alınmışlardır. Konular hareketli, canlı olarak işlenmiştir. Koşan, boğuşan hayvanlar aşırı stilizasyona uğrayarak, uzuvları geometrikleştirilerek tasvir edilmiştir.

1-ASLAN

Erzurum Yakutiye Medresesi

Anadolu Selçuklu döneminde aslan figürü, diğer figürlerde görülen simgeselliğe ve üsluba paralel bir gelişme ortaya koymuştur. Orta Asya’da İslam öncesi dinsel inanca ait alışkanlıklar İslamiyet’in kabulünden sonra Selçuklu dünyasında batıl itikatlar olarak devam etmiştir. Orta Asya’da görülen figüratif üslup, Şamanist ve astrolojik simgelere dayanan bağla Selçuklu sanatında da kendini göstermiştir.

Anadolu Selçuklu sanatında en sık tasvir edilen figürlerin başında gelen “aslan” figürü genellikle güneşin, aydınlığın, iyiliğin gücün ve üstünlüğün simgesidir. Heykeli yapılan tek figür olan aslan gücün simgesi olması dolayısıyla hükümdarların sembolü de olmuştur. Arslan, altını ve güneşi, her nesnede mevcut olan hareketlilik, yönelme ve yaratıcılık ilkesini temsil ettiği için tasavvufi inançlarda dinginliğe karşı hareketi simgelemektedir. Türkler için aslan totem olarak kabul edilmiştir. Sikkelerde arma olarak kullanılmıştır. Aslan, kudret sembolü olduğundan saray, kale ve şehre giriş kapılarında kötülükten, düşmandan koruyan unsur olarak kullanılmıştır.

Selçuklu aslanları ürkütücü ve heybetli bir karaktere sahip değildir. Stilize ve geometrik olarak ele alınmışlardır. Abidevi olmayan şekilde ve kabaca işlenmiş kütle karakterlidirler. Fakat bir örneği Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde bulunan bazı aslan heykelleri, Avrasya hayvan üslubu dışında kalan Bizans-antik sanat etkili örneklerdir.

Konsol ve çörten olarak da kullanılan aslan başı; masif küp karakterli, eğri kesim tekniğinde Orta Asya hayvan üslubunu yansıtır şekildedirler. Şaman etkileri İslamiyet’e sirayet etmiş, aslan ağzından akan su ile abdest alınmış, şifa niyetine içilmiştir.

Erzurum Yakutiye Medresesi, Tokat Gök Medrese ve Diyarbakır Surları Yedi Kardeş Burcu’nda da örneklerini gördüğümüz aslan kabartmaları ise, çoğunlukla karşılıklı çift olarak yüksek kabartma şeklindedir. Aslan figürü, çift gövdeli aslan betimlemesi dışında kanatlı aslan şeklinde de ortaya konmuştur. Kanatlı aslan kabartmaları üstün gücüne inanılan aslanı daha da üstün kılar.
Diyarbakır Surları Yedi Kardeş Burcu

Kayseri Döner Kümbet ve Erzurum Yakutiye Medresesi’nde gördüğümüz hayat ağacı-aslan kabartmaları, Şaman inançlarından temellenmektedir. Şaman inançlarında önemli bir yeri olan hayat ağacı, bekçi ruhlarla-aslanlarla korunur. Şamanlar hayat ağacı vasıtasıyla gökyüzüne ulaşır.Aslan, şamanın yerüstü ve yeraltına seyahatinde yardımcı olan ruhtur.Mezar yapılarında ve taşlarında aslan motifinin sıkça görülmesinin sebebi aslanın ölünün ruhunun gökyüzüne yapacağı yolculukta eşlik edeceği düşüncesi olmalıdır.

Şir-û Hurşid tasvirlerinde kompozisyon olarak güneş tanrıyı aslan da onun iktidarını ve gücünü simgelemektedir. Şir-û Hurşid olarak ifade edilen kompozisyon Pers döneminden itibaren 1979’a kadar İran bayrağında yer almıştır. İncir Han ve Silvan Kalesi Aslanlı Burç’ta bu kompozisyonun örneklerini görmek mümkündür.
Silvan Kalesi Aslanlı Burç

Burç ve gezegen tasvirlerinde de aslan figürüne yer verilmiştir. Orta Asya-Çin kaynaklı 12 Hayvanlı Takvim’de her yıl bir hayvanı temsil eder. Aslan takvimin 3. yılında, panter ve tilki ile aynı gruptadır.Moğol akınlarından önceki 12 Hayvanlı Türk-Çin Takvimi’ni barındıran Karatay Han, Ak Han gibi yapılarda hayvanlar gövdeleriyle birlikte verilirken, Moğol akınlarından sonraki kabartmalarda hayvanlar sadece başlarıyla verilir.Tüm takvim hayvanları tam kadro halinde verilmez, bazen aynı gruptan başka hayvanlar birbiriyle yer değiştirir. Ak Han gibi örneklerde hayvanlarla beraber gezegenleri sembolize eden rozetler de verilerek burç-gezegen ve hayvan birlikteliği sağlanmıştır.

Aslan figürü, hayvan mücadele sahnelerinde de önemli bir yer teşkil etmektedir. Diyarbakır Surları Dağkapı ve Mardinkapı’da bulunan aslan boğa mücadelesi tasvirleri, Yakın Doğu ve Pers mitolojisi kaynaklıdır. Yakın Doğu’da aslan figürü Güneş Tanrısı Mitra kültü içinde de önemli bir yer tutmaktadır. Mitra, Pers mitolojisi içerisinde karanlığı temsil eden ay tanrısı Taurus’la (Boğa) olan mücadelesi ile ön plana çıkmaktadır. Bu mücadele simgesel olarak karanlığın aydınlığı yenmesi, baharın yani hasat mevsiminin gelmesi anlamını taşır. Bu doğrultuda aslan doğruluğu ve iyiliği temsil etmektedir. Aslan-boğa, Asur takvimine göre tarım yılının başlangıcını yani Nevruz’u işaret eder. Bu astrolojik olayın başlangıcı, iki hayvanın mücadelesinin tasviriyle sembolize edilir. Aslan, yalnızca boğayla mücadele içinde betimlenmez. Konya İnce Minareli Medrese’deki örnekte, aslan yılan mücadelesi, Tokat’taki Seyyid Gazi Dergahı’ndaki mezar taşında aslan-geyik mücadelesi aslanın diğer hayvanlarla birlikte tasvir edildiği diğer örneklerden bazılarıdır.Bu örnekler, Avrasya hayvan sanatında bolca yer verilen hayvan mücadele sahnelerin bir devamı gibidir.

Ahşap ve madeni eserlerde de uygulanan aslan figürüne III. Alaeddin Keykubat dönemine (1298-1302) tarihlenen sikkelerde de rastlanmaktadır. Kubadabad Sarayı çinilerinde de aslan figürü hem tek hem de başka hayvan figürleriyle birlikte uygulanmıştır.

2-KARTAL

Stilini temelde Orta Asya’dan alan kartal motifleri semboller bakımından da aynı kaynaklara dayanır. Bu inanışlara göre kartal kutsal bir hayvandır, koruyucu ruhtur. Bazı durumlarda oldukça girift olan kartal sembolünün kaynağının izahını yapmak her örnekte mümkün değildir zira İslam dünyasında ve farklı kadim inanışlarda kartal kutsal bir figürdür. X. Yüzyıldan itibaren İslamiyet’i kabul eden Türkler uzun zaman Şamanistik inançlarını yeni dinleriyle birleştirmeye çalışmışlardır. Bundan dolayı kimi tarikatlarda Şaman unsurlarına rastlanabilir. Bu bağlamda kartal ve genel anlamda kuş figürüne dair inanışlar Orta Asya Türk mitolojisine dayanır.

Çift başlı kartallar ise saray, kale, han gibi sivil yapılarda ve cami, medrese, türbe gibi dini eserlerde görülür. Ayrıca güç, kudret ve asalet sembolü olan çift başlı kartallar, Yakut Türkleri’ne göre göğün üst kapılarında kapı bekçileri olarak bulunur. Bu özellik çift başlı kartalın Artuklu ve Selçuklu sultanlarının simgesi olarak kullanılması sonucunu doğurmuştur. Selçuklu devri gezgini ve tarihçisi İbn-i Bibi’ye göre Anadolu Selçuklu hükümdarları savaşlarda bir yere hakim olunca tepesinde kartal bulunan bir çadır kuruyordu. Çift başlı kartal ve tek kartalın, yakın doğu ve İslam el sanatlarında da taht sembolü olarak kullanıldığı bilinmektedir. Anadolu Selçuklu sanatında çift başlı kartallar genellikle sfenks, boğa veya hayat ağacı ile birlikte tasvir edilmiştir.

Sivas Gök Medrese ve Erzurum Yakutiye Medresesi’nde örneğini gördüğümüz hayat ağacında kartal figürü, dünyanın ekseni olarak kabul edilen hayat ağacı motifinin tepesinde konumlanırlar. Ruh kuşu olan kartallar aslanlar tarafından korunur. Şamanın hayat ağacı vasıtasıyla gökyüzüne seyahati esnasında yardımcı unsur tepede bulunan kartaldır.

Erzurum Yakutiye Medresesi
Cami, kale, saray gibi farklı mimari yapıların en göze batan yerlerinde kartal figürü nazarlık, tılsım sembolü olarak da görülür. Bu figür, yapıların içini kötülüklerden korumak amacıyla kullanılmıştır.

Kartal figürü, ayrıca Selçuklu arması olarak da kullanılmıştır. Konya Karatay Müzesi’nde bulunan Kubadabad Sarayı’na ait Selçuklu kartalı desenli çini fragmanında görülen “es-Sultani” ibaresi bunun bir göstergesidir.

Madeni eserlerde de rastladığımız kartal figürü, XIII. – XIV. yüzyıla tarihlenen sikkelerde de görülmektedir. XIII. yüzyıldan kalma Artuklular’a ait tunç bir aynadaki kartalın aydınlık-güneş sembolü olduğu söylenebilir. Aynanın arkasında ki kabartmalarda daire şeklinde verilen 12 burç tasviri ortasında kartal açık kanatlarıyla güneşi simgelemektedir.

Kartal figürü Anadolu Selçuklu’da nadiren de olsa başka bir hayvanla mücadele ederken verilir. Bu kompozisyonlarda kartal hakim güç konumundadır. Kartal, aydınlık ve ışık sembolü olduğundan karanlı ve ay sembolü olan tavşan ve boynuzlu hayvanlarla mücadele sahnelerinde kazanan konumundadır. Diyarbakır Kalesi burçlarında bulunan çift başlı kartalın iki yanında birer aslan kabartmasının bulunduğu kompozisyonlar ise aydınlık ve güneş sembolü olan iki hayvanın bir arada verilerek güçlerine güç katmaları ve şehri korumaları amaçlanmış olabilir.

3-BOĞA

Anadolu Selçuklu figür sanatında boğa kabartmalarına sıkça rastlanır. Boğa ay ve karanlık sembolüdür. Yani düşmanı sembolize eder. Hiçbir zaman tek başına verilmeyen boğa figürü hayvan mücadele sahnelerinde daima yenilen, kovalanan hayvan durumundadır. Selçuklu’da bolca tasvir edilen aslan-boğa mücadelelerinde kazanan daima aslandır. Diyarbakır Ulu Camii’nin avlusunda bulunan kabartma aslan-boğa mücadelesini tasvir etmekte ve boğa yine kaybeden olmaktadır.

Diyarbakır Ulu Camii

Kalelerdeki boğa tasvirleri ise Şamanist totem inançlara bağlanabilir. Boğanın; güneşi, aydınlığı sembolize eden insanla birlikte verildiği de görülür. İki zıt unsurun mücadelesini veren kabartmalarda, iyilik-kötülük, aydınlık-karanlık gibi iki karşıt prensip yer alır. Ani Kalesi’ndeki boğa kabartması örneğinde olduğu gibi nadir durumda ağzında halka ile tasvir edilen boğanın, yine bir yeraltı ve karanlık sembolü olan ejderle birlikte verildiği bu kompozisyonda boğanın muzaffer hayvan olması mümkündür. Boğa, Çardak Han, Erzurum Emir Saltuk Kümbeti gibi yapılarda bugün kullanılan burç sisteminde ve 12 Hayvanlı Takvim’deki karakterine uygun sembollere uygun süsleme programı içinde yerini yer almıştır.

4-TAVUS KUŞU

Bizans ve Ermeni mimarisinde ve el sanatlarında örneği görülen tavus kuşları Anadolu’da Selçuklu stilini uydurularak verilmiş, mimaride genelde iki adet simetrik olarak işlenmiştir. Stilize edilişleri, kanat ve kuyruklarda hayvan üslubuna uygun kıvrılmalar dikkat çekicidir. Alaeddin Köşkü ve Kubadabad Sarayı’nda bulunan alçı kabartmalarda ve özellikle çinilerde, tavus kuşu figürü bolca görülmektedir. Tavus kuşları Hristiyan kültürde cenneti ve ebedi hayatı simgelemektedir.

Kubadabad Sarayı

5-BALIK

Balık figürünün de diğer pek çok figür gibi pek çok katmanla Anadolu Selçuklu’da yorumlandığı düşünülebilir. Balığın erken dönemlerde dinsel ayinlerde tanrılara bir armağan olarak sunulduğu bilinmektedir. Asur silindir mühürleri üzerine, tanrılara sunulan balık bezemeleri işlenmiştir. Babil dönemi mühürlerinde ise, balık figürünün kötü ifritlerin yanına işlenerek koruyuculuğundan faydalanıldığına inanılmaktadır. Mezopotamya’da balık daima iyiliği sembolize eden hayvan olarak görülmektedir. İslam’da kökü Fatimiler’e, İran’da Büyük Selçuklu zamanına kadar uzanmaktadır.

Anadolu Selçuklu’da balık figürü genelde çift olarak ve burç-gezegen kabartmaları dahilinde verilmiştir. 12 Hayvanlı Hayvan takvimde yer almayan balık, Çardak Han, Cizre Köprüsü gibi yapılar üzerinde bugün kullandığımız takvimdeki burçlar bağlamında kullanılmıştır, diğer burç hayvanlarıyla birlikte stilize olarak tasvirlenmiştir.

Çardak Han

Balık ayrıca Orta Asya’da şehir, kale anlamına gelir. Bizans kanalıyla giren inanışta yumurta sayısının fazlalığından dolayı bolluk-bereketi simgeleyen balık, kale ve sarayların üzerindeki kompozisyonlarda bu bağlamda tasvir edilmiş olabilir.

Karatay Müzesi’nde bulunan Kubadabad Sarayı’na ait çini eserlerde görüldüğü gibi insan ve balık figürlerinin birleşimlerinden oluşan kompozisyonlarda ise insan Venüs, balık ise kendi burcunu simgeler.

6-GEYİK

Geyik, daha çok Orta Asya’daki çok tanrılı inançlarla ve tasavvufla ilişkili bir figürdür ve yol gösterici özelliğinden dolayı kutsal bir hayvan olarak kabul edilmektedir. 12 Hayvanlı Takvim’de de yer alır. İnsandan daha hızlı ve güçlü oluşu nedeniyle büyülü güçleri üzerinde topladığına inanılmıştır.

Geyiğin Orta Asya şaman inanışları çerçevesinde şaman davulunu taşıyan, ölünün ruhunu öbür dünyaya götüren canlı olduğu, şamanların ayinler esnasında sıkça geyik kılığına girdiği ve davulun üzerinde bulunan geyik tasvirlerinin ise daha kolay bir gökyüzü yolculuğu yapmak olduğu düşünülürse Afyon mezar taşlarında görülen geyik kabartmalarının ölünün ruhuna gökyüzü yolculuğu esnasında refakat ettiği sonucuna varılabilir

Geyik güçlü ve yırtıcı bir hayvan olmadığı için, insanların daha çok manevi dünyasında yer almıştır. Anadolu Selçuklu’ya gelindiğinde geyik figürü, din adamlarının özellikle de dervişlerin kutsal hayvanı olarak önem kazanmıştır. Niksar Çöreği Büyük Tekkesi kapısının alınlığında Orta Asya hayvan sanatına uygun bir üslupta ele alınmıştır.

Niksar Çöreği Büyük Tekkesi

Orta Asya Şaman kültünde geyik koruyucu kabul edilir. Kötülük, nazardan koruma unsuru olabilir. Ancak Avrasya’da oldukça sık tasvir edilen geyik-antilop figürünün Anadolu’da neden bu kadar nadir görüldüğü bilinmemektedir.

7-KURT-KÖPEK

Selçuklu’da oldukça stilizasyona uğrayan av köpeği dostluk ve sadakatin timsalidir, ayrıca sabrın ve tevekkülün de bir amblemi olmuştur. Köpek, 12 Hayvanlı Türk Takvimi’nin 11. ayıdır. Türk Hayvan Takvimi’yle ilgili verilenler haricindeki kurt-köpek figürü av sahneleri bağlamındadır. Başlarının geriye dönük şekilde oluşu Avrasya menşeili olduğunun göstergesidir. Kurt, Orta Asya’da bir totem hayvanıyken Anadolu’da bu özelliğini yitirmiştir.

8-TAVŞAN

Tavşan, Orta Asya’dan beri ayla ilişkilendirilen(lunar) bir hayvan olduğundan mücadele sahnelerinde daima yenilen hayvandır ve boynuzlu hayvanlar gibi karanlık sembolüdür.  Aydınlık sembolü olan kartalla birlikte verilerek zıt prensiplerin mücadelesi anlatılır. Diğer lunar hayvanlarda olduğu gibi tavşan da bolluk-bereket sembolüdür. Bazı kompozisyonlarda tavşan figürünün ördek gibi av hayvanı olarak da tasvirlendiği görülür. Mezar taşlarında ve mücadele sahnelerinde kendini gösterir. Türk Hayvan Takvimi vasıtasıyla da Selçuklu sivil ve dini eserlerinde görülür.

Tavşan İslam Sanatı’na Sasani etkisiyle girmiş, Abbasiler’den itibaren başları geriye dönük olarak oldukça şematik şekilde işlenmişlerdir. Ermeni ve Gürcü eserlerinde de görülen tavşan kabartmalarının Anadolu Selçuklu’ya bu kanalla girmiş olduğu söylenebilir.

9-AT

Türklerle ilgili birçok efsane, destan ve hikâyedeat, sahibinin yakın arkadaşı, zafer ortağı, en değerli varlığı sayılmıştır. At, savaştaki faydaları dolayısıyla kuvvet ve kudret timsali olmuştur. Şamanizm inancında at, şamanı gökyüzüne çıkaran binek hayvanıdır. Cennete erişme için bir vasıtadır. Türkler’de ise at ile ilgili temel inanış ölümün mistik bir sembolü olduğudur dolayısıyla da öbür dünyaya geçirendir. Bundan dolayı Afyon mezar taşlarının üzerinde ölüm kültüne bağlı olarak çokça tasvirine rastlanır. Anadolu Selçuklu sanatında ava dair ikonografik anlatımlarda da sıkça at figürüne rastlanır. Daha çok silüet halinde, detaysız verilen bu figürler Avrasya stiline uygundur.

10-FİL

Türk mitolojisinde filin yer alması ve sanattaki tasvirleri Budizmle olan ilişkiler sonucunda gelişmiştir. İslam sanatlarına Gazneli-Hint kanalıyla da giren fil genellikle güç, kuvvet, hükümdarlık, hakimiyet ve yiğitlik gibi kavramları vurgulamak üzere ele alınmıştır. Avrasya hayvan üslubuna uygun olarak eğri kesim tekniğinde ve şematik olarak verilen fil figürüne Konya Kalesi üzerinde bir kabartmada ve Karatay Han’da rastlamak mümkündür.

Konya İnce Minareli Medrese Taş ve Ahşap Eserler Müzesi’nde Konya Kalesi’nden gelme XIII. yüzyıla ait figürlü kabartma

11-GERGEDAN

İslam Sanatları’na Çin ve Hint kaynaklarından giren gergedan motifi, üstün kuvvetli ve çabuk kızan bir hayvandır. İslamiyet’te hayvanların kralı olarak kabul edilir. Boynuzunun zehri iyileştirici olduğu düşünülür. Mücadele sahneleri dahilinde daima üstün, kazanan hayvan olarak verilen gergedan Konya Kalesi’nde Avrasya hayvan üslubuna uygun bir ikonografiyle karşımıza çıkar.

12-AKREP

Anadolu’da pek fazla görülmeyen akrep motifi, sembolik olarak şeytanın ruhunu temsil eder. Yaşamı koruyan motiflerden sayılır. Anadolu insanı kendini nasıl nazardan, kem gözden korumak için göz şeklindeki nazarlıklar kullanmışsa aynı şekilde kendisine zarar verebilecek akrebe karşı akrep motifini kullanarak kendini korumaya çalışmıştır. Bu motif özellikle halı desenleri üzerinde aşırı stilizasyona uğramış şekilde görülür ve halı üzerine işlenmiş pek çok figür ve motif gibi, yalnızca şekil-sembol açısından değerlendirilebilecek, kesin yargının konulamayacağı bezeme unsurlarındandır.

13-YIRTICI OLMAYAN KUŞ

Kubad Abad Sarayı

Anadolu Selçuklu’da kuş figürü yaygın olarak bir süsleme aracı gibi gösterilse de onun bir kutsallık içerdiği bilinir ve çokça simgesel anlamı üzerinde barındırır. Kuş, bugün de insan ruhunun simgesidir. Yaygın bir inanca göre kişi ölünce tini-canı kuşa dönüşür ve varlığını sürdürür.

Orta Asya inançlarında ve şamanlıkta, ruhlar ölümden sonra göğe kuşlarla taşınır, her insanın kuş biçiminde bir koruyucu ruhu bulunur, ölünce bunların rehberliğinde o can da göğe uçardı. Böylece insan ölüm halinde uçma kabiliyeti kazanırdı. Şaman ayinlerinde şamanların giydiği kıyafetler kuşu sembolize eder, Şaman bu kuşun yardımıyla gökyüzüne ve yeraltına hareket eder. Bundan dolayı mezar taşı ve türbelerde kuş ikonografisinin Orta Asya inançlarına bağlanması mümkündür. Mezar taşlarında kuş-kartal ölünün ruhunu veya yardımcı ruhu temsil eder ve şamanizmde hakim olan ölüm kültüne düşünülür. Mezar semboliği haricinde kartal ve kuşla ilgili semboller birbirine çok girmiş, girift bir hal almıştır. Hangisinin tek başına hangi maksatla verildiğini söylemek mümkün değildir.

Sivil ve dini mimaride koruyucu unsur, nazarlık sembolü olmanın yanında talih ve bilginlik sembolü olarak veya hava durumunu tayin etmek için işlenmiş olduğu düşünülür.

Selçuklu seramiklerinde kuş sembolleri resmedilirken hayat ağacının üzerine oturtulmuş şekilde resmedilmiştir. Hayat ağacı stilize ve basit bir bitkisel form olarak resmedilmiştir. Özellikle bu motifler yıldız biçimli çiniler üzerinde Türk sanatındaki simetri tutkusu ile çizilmiştir.

Kubad-Abad çinilerinde stilize bir hayat ağacı etrafında karşılıklı veya sırt sırta kuşlar düş dünyasını tamamlayan ve sık sık tekrarlanan örnekleri oluşturmaktadır. Kuşların arasındaki ağaç tipleri çeşitlilik göstermektedir.

Halılarda kuş figürü oldukça stilistik bir hal alır.Halılarda bulunan sembolik kuşlar bir süs unsuru olmanın ötesinde bir fikrin sembolik ifadesidir. Orta Asya bozkır kültürünün Anadolu Selçuklu’da en az değişimle icra edilip günümüze kadar gelen sanat dalı halı-kilimdir.

Kuş figürü stil, teknik ve sembolize ettiği unsurlar bakımından kaynağını Orta Asya sanatından almaktadır diyebiliriz.

14-AYI

Türk mitolojisinde önemli bir yer tutan ayı beraber hiçbir zaman kartal, at ya da kurt kadar önemli olmamıştır. Yapılan araştırmalarda Türkler ve çevrelerinde ki topluluklarda görülen orman kültürünün, birtakım Türk topluluklarındaki ayı kültü ve simgeciliğinin temelini oluşturduğu anlaşılıyor. Ayı orman tanrısı ya da orman ruhunun simgesidir

İslamiyet’ten önceki Türk topluluklarında büyüklüğü ve gücü ile ayıya duyulan hayranlık, İslamiyet’ten sonra aynı şekilde kalmamış, alay edilen ya da ahmak insanlara yakıştırılan bir sıfat olmuştur. Bu değişim, geçen yüzyıllar sebebiyle insanın artık doğaya hâkim olması ve ayı gibi yırtıcı hayvanlardan korkmamasından kaynaklanmaktadır. Selçuklu çini ve seramiklerinde görülen ayı figürünün heybetli yapılarına karşın, sakince meyve yerken, dişleri gözükür bir şekilde resmedilmeleri, onları ürkütücü olmaktan çıkarmaktadır. Ayı figürüne mimaride rastlamamaktayız.

15-KEÇİ-KOYUN

Dağ keçileri geyikte olduğu gibi av kültürüyle bağlantılıdır. Ayrıca Taoizmdeki kutlu dağ efsanesinde bu hayvanlar sıgun otundan yiyerek ölümsüz oldukları için ölümsüzlük simgesidir. Dolayısıyla Orta Asya ile bağlantılı birçok figürde olduğu gibi sembolik anlamda keçi figürü de Uzakdoğu etkileri taşımaktadır. Keçi-koyun figürleri av sahneleri bağlamında Selçuklu saraylarında ve seramiklerde dinamik bir şekilde hareket halinde ve içleri nokta-virgül gibi işaretlerle doldurularak Avrasya hayvan üslubu stilinde tasvirlenmişlerdir.

16-ŞAHİN (AVCI KUŞLAR)

Anadolu’da avcı ile birlikte mezar taşlarında yaygın olarak tasvir edilen şahinler avcı kuş olarak işlenmiştir. Ölen kişinin iyi bir avcı olduğunu belirtir. Yalnızca Diyarbakır Kalesi’nde Melikşah Devri’nden kalma kabartmalarda taht sahnesi ile av sahnesinin birleşmesine ve sivil bir yapı üzerinde şahin motifine rastlanır. Şahinle avlanma Orta Asya’da olduğu kadar İslam el sanatlarında da baskın bir figürdür. Anadolu Selçuklu’da tasvirleniş üslubu oldukça stilize ve profilden olacak şekilde ve eğri kesim tekniği iledir.

17-DEVE

Diğer birçok hayvan gibi deve de Türk mitolojisinde alp simgesi ya da bir ongundur. Özellikle buğra denilen erkek develer, kahramanlar tarafından töz olarak kabul ediliyordu. Selçuklu sanatında, deve sembolü 12. ve 13. yüzyıllarda, seramik tabaklar üzerinde insan figürleri, hayvan figürleri ve bitkiler ile birlikte av sahnesinde resmedilmiştir. Devenin İslamiyet’ten önceki vasıflarının İslamiyet’ten sonra, Anadolu Selçuklu tasvirlerinde de korunduğu düşünülmektedir.

18-ÖRDEK

Tarih boyunca spor ve güç gösterisi işlevi gören av, Selçuklularda da en önemli tasvir konularından olmuştur. Selçuklu sultanlarının av meraklarının sonucunda saray ve köşklerde çini ve seramik üzerinde ördek gibi av hayvanlarının tasvirlerini görmek mümkündür. Ördekle birlikte kullanılan nar motifi bereketi, bolluğu ifade etmektedir.

19-TİLKİ

Altaylılar ve Yakutlarda tözler arasında tilkininde yer alması onun eski çağlarda ata simgesi olduğuna işaret etmektedir. Tilki Çin’de iyi şansı, uzun ömrü ve kurnazlığı simgeliyordu. Türklerde de hilekâr ve kurnazbir hayvan olarak tanınıyordu. Kubadabad Sarayı’nda bulunan çinilerde panter, tilki ve tanımlanamayan uzun kulaklı, ince gövdeli vahşi köpeğe de benzeyen birçok hayvan figürlerine rastlanmaktadır.

DEĞERLENDİRME

Hayvan sembolizmi, bilindiği kadarıyla yaklaşık 12.000 yıl önce Göbeklitepe’de ilk olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanlar ihtiyaçları doğrutusunda hayvanlardan yararlandıkları gibi, onlara fiziksel ya da karakteristik özellikleri doğrultusunda anlamlar yüklemişlerdir.Türkler de Anadolu’ya gelmeden önce var oldukları Orta Asya’da göçebe ve avcı yaşam tarzlarını, kendilerine özgü bir sanat üslubuyla dile getirmişlerdir.İçinde bulundukları şartların bir yansıması olarak hayvan üslubu doğmuştur. Anadolu’ya vardıklarında gelmiş oldukları yeni topraklar ile köklerini harmanlayıp kendi öz üsluplarında eriterek orijinal bir sanat dili geliştirmişlerdir.

Anadolu Selçuklular’ın çeşitli malzeme ve teknikte örneklerine rastlanan figüratif repertuar kimi örneklerde Orta Asya’da görülen biçim ve simgeselliği içerisinde görülürken,kimi örneklerde ise yerel etkilerle biçim ve anlam açısından dönüşüme uğrayarak XV. Yüz yıla kadar devam etmiştir.1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşında Anadolu Selçuklularının Moğollara yenilmesinin sonrasında artan İlhanlı nüfuzu beraberinde Orta Asya sanatının Anadolu’daki etkileri de artmıştır. Özellikle Şaman inancına dayalı simgeleri içeren figürlü kompozisyonların çoğaldığı görülmektedir. Bu dönem yapılarında görülen figürlü kompozisyonlar, Orta Asya etkilerini güçlü bir biçimde yansıtan örnekler olarak dikkat çekmektedir.

Selçuklu’da kullanılan hayvan sembolleri soyut bir anlatımla, Selçuklu toplumunun sosyal, kültürel, siyasal yapısı ile birlikte geleneksel kült ve mitlerin yönlendiriciliğinde işlenmiş simgesel ve sembolik anlatımlardır. Görünenin ardındakini anlayabilmek için Orta Asya’dan Çin mitolojisine, eski yakın doğu inanışlarından Hristiyan ikonografisi ve erken İslam sembolizmine kadar geniş bir görsel dili göz önünde bulundurmak gerekmektedir.

KAYNAKÇA

ARIK, Rüçhan, KubadAbad – Selçuklu Saray ve Çinileri, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2000.

BİLİCİ, Kenan, “Anadolu Taş Tezyinatında Hayvan Üslubu (Erken Devir Örnekleri Üzerine Bir Deneme)”, Arkeoloji-Sanat Tarihi Dergisi, S: 2, İzmir 1983, s. 19-27.

ÇORUHLU, Yaşar, Türk Mitolojisinin Anahatları, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2000.

ESİN, Emel, Orta Asya’dan Osmanlı’ya Türk Sanatında İkonografik Motifler, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2004.

GÖNÜL, Macide, “Türk Halı ve Kilimlerinde Sembolik Kuş Şekilleri”, Antropoloji, S:3, Ankara 1965, s. 199-272.

KARACALAR, Şule, 13. ve 14. Yüzyıl Anadolu Selçuklu Dönemi Çini Sanatında Görülen İnsan, Hayvan, Bitki Motifleri ve Günümüz Seramik Sanatındaki Yorumu, Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Seramik Anasanat Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Uşak 2014.

KURT, Koza, Anadolu Selçuklu Çinilerindeki Hayvan Figürlerinin Farklı Bir Yaklaşımla Seramik Yüzeylerde Değerlendirilmesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Geleneksel Türk Sanatları Anasanat Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir 2012.

ÖGEL, Semra, Anadolu Selçukluları’nın Taş Tezyinatı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1966.

ÖNEY, Gönül, “Anadolu Selçuk Sanatında Balık Figürü”, Sanat Tarihi Yıllığı 1966-1968, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Enstitüsü Yayınları, İstanbul 1968, s. 142-168.

ÖNEY, Gönül, “Anadolu Selçuklu Geleneğinde Kuşlu, Çift Başlı Kartallı, Şahinli ve Arslanlı Mezar Taşları”, Vakıflar Dergisi, S: 8, Ankara 1969, s. 283-291.

ÖNEY, Gönül, “Anadolu Selçuklu Mimarisinde Arslan Figürü”, Anadolu (Anatolia), S: 3, Ankara 1971, s. 195-203.

ÖZBEK, Yıldıray, “Anadolu Türk Mimarisinde Taş Süsleme”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, C: VII, S: 14, İstanbul 2009, s. 141-169.

ÖZTÜRK, Mine Ülkü – ARISOY, Yağmur, “Selçuklu Dönemi Seramik Sanatında Hayvan Sembolizmi”, İdil Dergisi, C: VII, S: 44, Ankara 2018, s. 375-381.

PARLAR, Gündegül, Anadolu Selçuklu Sikkelerinde Yazı Dışı Figüratif Öğeler, Gazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1999.

TUNCER, Akın, Anadolu Türk Dönemi Sanatında Aslan Figürü,İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2012.

YETKİN, Şerare, “Anadolu Selçuklu Mimari Süslemelerinde Büyük Selçuklulardan Gelen Bazı Etkiler”, Sanat Tarihi Yıllığı II, İstanbul 1966-68, s. 36-48.

YETKİN, Şerare, “Yeni Bulunan Hayvan Figürlü Halıların Türk Halı Sanatındaki Yeri”, Sanat Tarihi Yıllığı, C: V, S: 5, İstanbul 1973, s. 291-307.

YETKİN, Şerare, “Anadolu Selçuklu Devrinden Bir Madeni Eser”, Sanat Tarihi Yıllığı, S: 6, İstanbul 1974, s. 206-211.

Hazırlayan: Burcu ÜYKEN – Anadolu Selçuklu Sanatı’nda Hayvan İkonografisi

Click to rate this post!
[Total: 5 Average: 4.2]

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz