- Dan Brown’ın Inferno Kitabında Geçen Sanat Eserleri ve Mimari Yapılar-1.Bölüm
- Dan Brown’ın Inferno Kitabında Geçen Sanat Eserleri ve Mimari Yapılar-2.Bölüm
- Dan Brown’ın Inferno Kitabında Geçen Sanat Eserleri ve Mimari Yapılar-3.Bölüm
- Dan Brown’ın Inferno Kitabında Geçen Sanat Eserleri ve Mimari Yapılar-4.Bölüm
- Dan Brown’ın Inferno Kitabında Geçen Sanat Eserleri ve Mimari Yapılar-5.Bölüm
- Dan Brown’ın Inferno Kitabında Geçen Sanat Eserleri ve Mimari Yapılar- 6. Bölüm
68.BÖLÜM
Venedik’e gelen Langdon etrafındaki yapılara bakar. Daha sonra Sienna ile birlikte Dr. Ferris’in tuttuğu bir gondola binerler. Langdon, gondolla ilerlerken Dante’nin ölüm maskesindeki bulmacanın nereyi işaret ettiğini düşünmektedir.
Kanala bir taş atımlık mesafede, San Simeone Piccolo’nun bakır kubbesi gökyüzüne doğru yükseliyordu. Avrupa’nın mimari açıdan en estetik kiliselerinden biriydi. Sıra dışı dik kubbesi ve daire şeklindeki ibadethanesi Bizans stilindeydi. Mermer sütunlu giriş, Roma’nın Panteon’undaki klasik Yunan mimarisinden örnek alınmıştı. Ana girişin üzerinde, acı çeken azizleri resmeden mermer bir rölyef alınlık vardı.
Kanalda bir virajı döndüklerinde muazzam kubbeli San Geremia Kilisesi’ni gördüler.
San Marco, Langdon için yapbozun emin olduğu tek parçasıydı. Kutsal bilgelik mouseion’u. Langdon bazilikada gizemli dükanın kimliğini öğreneceklerine inanıyordu… ve oradan, şansları yaver giderse Zobrist’in salgını yaymak için seçtiği sarayı bulacaklardı.
- San Marco Bazilikası (Saint Mark’s Basilica): Dükler Sararyı’na bitişik ve bağlantılı olan yapı Bizans mimarisi sanatının en iyi bilinen örneklerinden biridir. Venedik’teki en ünlü kilise olan San Marco Bazilikası, 5 kubbeye sahiptir ve bu kubbelerde bulunan altın yaldızlı mozaikler sebebiyle Altınların Kilisesi adıyla da bilinmektedir. 9. yüzyılda yapılmış olan kilisedeki altın heykeller, cam işlemeleri ve oyma eserler dikkat çekmektedir.
Langdon kumarhanenin arkasında, barok stili rustik dış cephenin üzerinde daha da büyük koyu mavi bir pankart görür. Pankartta CA’PESARO: GALLERIA INTERNATZIONALE D’ARTE MODERNA (Uluslararası Modern Sanat Müzesi) yazıyordu. Yıllar önce Langdon içeri girmiş ve Gustav Klimt’in Viyana’dan ödünç olarak getirilen Öpücük adlı başyapıtını görmüştü. Klimt’in birbirine sarılmış iki sevgilinin altın varaklı büyüleyici yorumu, sanatçının eserlerine tutku duymasına neden olmuş ve Langdon, Venedik’in Ca’Pesaro Müzesi’nin modern sanata olan tutkusunu ateşleyen yer olduğuna inanmıştı.
- Öpücük Tablosu: Avusturyalı ressam Gustav Klimt’in en popüler eserlerinden biri olan Öpücük tablosunda diğer eserlerinde olduğu gibi erotizm vurgulanmıştır. Yağlı boya ile tuval üzerine yapılan tablo günümüzde Belvedere Sarayı’ndaki Österreichische Galerie Belvedere Müzesinde bulunmaktadır. Eserde uçurumun kenarında birbirine sarılmış erkek ve kadın resmedilmektedir.
İleride, ünlü Rialto Köprüsü duruyordu.
- Ponte di Rialto: Venedik’te bir yarışma sonucu eskisinin yerine yapılan Rialto Köprüsü 16. yüzyılda inşa edilmiştir. San Marco ile San Polo’yu birbirine bağlayan köprü Venedik’in en ünlü köprülerinden biridir. Rialto köprüsü üzerindeki dükkanlarda turistik amaçlı birçok mücevher, ipek, maske ve cam ürünleri satılmaktadır.
69. BÖLÜM
Venedik’teki San Marco Meydanı, korunaklı su yolunun açık denizle kesiştiği, Büyük Kanal’ın en güney ucundadır. Bu tehlikeli kesişimin üzerinde, gözcü kulesi bir zamanlar Venedik’i dışarıdan gelen istilalara karşı korumuş olan Dogana di Mare’nin, yani Deniz Gümrüğü’nün sade, üçgen kalesi durur. Günümüzde bu gözcü kulesinin tepesine, devasa altın rengi bir kaide üzerinde, rüzgarla yön değiştiren kolları denizcilere kaderin bilinmezliğini hatırlatan kader tanrıçası şeklindeki bir rüzgar gülü yerleştirilmiştir.
Batma eğilimi yüzünden yüksek binaların inşa edilmediği şehirdeki yüksek yapı olan San Marco Çan Kulesi, Venedik’in kanallar ve geçitler labirentine girenlere yol gösterici bir işaret kulesi işlevini görüyordu. Langdon bu devasa kulenin 1902 yılında çökerek, San Marco Meydanı’nda bir moloz yığını bıraktığına inanmakta hala güçlük çekiyordu.
- Aziz Mark’ın Çan Kulesi: Venedik’in en önemli meydanlarından biri olan San Marco Meydanı‘nda bulunan çan kulesi 98,6 metre yüksekliğindedir. Kule 9. yüzyılda yapılmış olup birkaç kez yeniden yapılmıştır. 5 adet çana sahip olan kulenin en üst kısmında, Cebrail Meleğini tasvir ettiği söylenen altından bir heykel bulunmaktadır.
Sienna, “Sospiri Köprüsü”, diye karşılık verdi. “Venedik’in ünlü köprülerinden biridir.”
- Ahlar Köprüsü: Antonio Contin tarafından kiriç taşından yapılan köprü 1602 yılında inşa edilmiştir. Rio di Palazzo üzerinden geçen yapı, eski esirleri Venedik Cenova Saraylarındaki sorgu odasına götürmek için kullanılmaktaydı.
71. BÖLÜM
San Marco meydanını çerçeveye alan iki devasa sütundan birinin tepesinde, San Theodore’nin tuhaf heykeli, öldürdüğü ejderhasıyla gururla poz veriyordu. İkinci sütunun tepesinde Venedik’in her yerinde görülen sembol vardı: Kanatlı aslan. Üzerinde Latince Pax tibi marcei evangelista meus (Huzur içinde yat, sevgili vaiz Markos) yazan açık bir kitabın üstüne tek pençesini koymuştu.
Langdon meydanın dirseğine doğru ilerlerken tam karşısında, San Marco Saat Kulesi’nin mavi cam kadranını gördü. James Bond, Ay Harekatı filminde kötü adamı bu saat kulesinden aşağı atmıştı.
Bizans mimarisinin Avrupa’daki en ince örneklerinden biri olan San Marco, yumuşak ve değişik bir görüntüye sahipti. Notre-Dame’ın veya Chartes’nin sade, gri kulelerinin aksine San Marco, görkemli ama bir o kadar da mütevazıydı. Eni boyundan fazla olan kilisenin tepesinde, ona neşeli bir hava katan boyalı beş kubbe bulunuyordu.
Kilisenin merkez yükseltisinin üstündeki ince San Marco heykeli, kendi ismini taşıyan meydana bakıyordu. Ayaklarının altındaki sivri tepeli kavis, gece mavisine boyanmış ve üzeri altın yıldızlarla bezenmişti. Altın kanatlı Venedik aslanı, şehrin parıldayan maskotu olarak bu renkli zeminin üzerinde duruyordu.
San Marco, işte bu altın aslanın altında, en ünlü hazinelerinden birini gösteriyordu. Dört büyük bakır at akşamüstü güneşinde ışıldıyordu.
San Marco’nun Atları.
Dört bakır at, dördüncü yüzyılda Sakız Adası’nda, ismi bilinmeyen bir Yunan heykeltıraş tarafından yapılmış ve II. Theodosius onları Konstantinopolis’deki Hipodrom’da sergilenmesi için gönderene kadar orada kalmıştır. Sonra, Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Venedikli güçler Konstantinopolis’i yağmalayınca, baştaki düka dört kıymetli heykelin gemiyle Venedik’e geri götürülmesini emretmiştir; büyüklükleri ve ağırlıkları yüzünden bu neredeyse imkansız bir yolculuktu. Atlar, 1254 yılında Venedik’e varmış ve San Marco Katedrali’nin ön cephesine yerleştirilmiştir.
73. BÖLÜM
Langdon’un hafızası düşüncelerden daha çok görüntülere göre çalıştığından, kim olduğunu bir sanat eserinin ışığında hatırlamıştı; Gustave Dore’nin, toplanmış kalabalığı Haçlılara katılmaları için yüreklendiren, kollarını yukarı kaldırmış, kör ve yaşlılıktan pörsümüş bir dükayı betimlediği ünlü resim: Haçlılara Vaaz Veren Dandolo.
Langdon yüksek sesle, “Enrica Dandolo” dedi. “Sonsuz ömür süren düka”
Büyük emek harcamışsınız fakat 3.bölümün sonuna kadar okuyabildim. Kitabın sayfalarıyla orantılı olarak çok uzun. Kitabı daha önceden okumuştum. Çok iyi derlemiş hatta ek bilgiler vermişsiniz. Tebrik ederim.