İnsanlık, yerleşik yaşama geçtikten sonra bu yaşamı sürdürmek için koruma ve savunma stratejileri geliştirmiştir. Bunun yolunu da sağlam temelli mimari yapılarda görmüştür. Bu amaçla kale, sur ve hisar gibi askeri mimari örnekleri inşa edilmiştir. Eski kültürlerin savunma yapıları, saldırılardan korunmak için daha çok taş, ahşap, sıkıştırılmış toprak, kerpiç gibi malzemeler kullanılarak inşa edilmiştir. Kent devletleri kurulmaya başlandıktan sonra tahkimat sistemleri gelişmeye başlamıştır. Özellikle Ortaçağ boyunca yerleşmeler savunulması kolay kale ve hisar gibi sur ile çevrelenen sur içi bölgelerinde yoğunlaşmıştır. Ancak Yeniçağ ’da gerek sur içinde başlayan yaşamın özellikle ticari etkinlikler nedeniyle sur dışına taşması ve gerekse de ateşli silahlar ve savunma stratejilerinde yaşanan gelişmeler savunma sisteminde de yenilikleri beraberinde getirmiştir. Böylece zamanla önemini yitiren surların yerini tabyalar almıştır.
Anadolu Selçuklularından Osmanlı’ya kadar tüm toplumlarda kent savunmasına oldukça büyük önem verilmiştir. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun savunma sistemini kent dışında bulunan kale yapıları oluşturmuştur. Bunun dışında tabya, kışla, hisar ve sur gibi askeri mimari, kent savunmasında tercih edilen diğer yapı türleridir.
Kale
Kale, Arapça “ka-le’a” fiilinden gelen “kal” mastarı, “bir şeyi kökünden sökmek” manasına gelmektedir. “Kula’a” ve “kulla’a” kelimeleri “tepe gibi yüksek olan şey” anlamı taşımaktadır. Kale, stratejik bir bölgeyi ve orada yaşayanları korumak için yapılmış yüksek duvarlı, burçlu, mazgallı yapılardır. Kale, bu nitelikleriyle sınırlı bir alanı çevreleyen hisardan ve geniş bir yerleşme birimini çevreleyen surdan ayrılmaktadır. Kaleler çoğunlukla sürekli kalın bir duvar ve duvar boyunca dizilen aralıklı burçlardan oluşur. Duvarlar genellikle, taş, kimi zaman da tuğladan yapılır ve horasan harcıyla örülür. Burçlar birbirlerini görebilecek ve koruyabilecek biçimde konumlandırılır.
Sur
Sur, kentleri kuşatan, kuleli, burçlu ve mazgallı savunma duvarıdır. Bir çeşit tahkimat olan surlar, yerleşim yerleri ya da kalelerin etrafına inşa edilmiştir. Kent surları her şeyden önce savunma tarihini yansıtan bir anıt olma özelliğini taşımaktadır. Surlar, kenti, hem doğal etkilerden hem de savaş gibi insan kaynaklı durumlardan koruyan önemli bir askeri mimari örneğidir. Aynı zamanda surlar, kentin sınırlarının çizmektedir. Bu nedenle ekonomik ve idari nedenlerle tarih boyunca büyüyen kentler kontrol edilebilmiştir.
Kule ve Burçlar
Çoğunlukla kare ve silindir biçimindeki yüksek yapı anlamına gelen kule kelimesi Arapça “kulle”den gelmektedir. Kule, etrafı rahatça gözetlemek üzere bağımsız veya bir kale ile birlikte inşa edilen yüksek yapıdır. Burç ise kale bedenleri üzerinde bir kısmı beden duvarlarının dışına taşacak şekilde inşa edilen savunma kuleleridir. “Burç” ve “kule” sık olarak birbirlerinin yerine alternatif terim olarak kullanılmıştır. Bununla birlikte gerçekte bir burç 15. yüzyılın sonlarında tahkimatın bir çıkıntısı olarak İtalyan mimarlar tarafından terim olarak bilim dünyasına tanıtılmıştır.
Burçlar yanlardan geniş tasarımıyla yan ateş açılarından tamamen korunmak için inşa edilmiştir. Üzerleri açıktır. Aynı zamanda katlı bir yapıya ve iç odalara sahip değildir. Kule ise, duvarın genişliğinin ve yüksekliğinin ötesinde, genellikle iç odalarla zemin seviyesinde belirgin şekilde yansıtılan yüksek yapılardır Kule ve burçlar ana yapı olan surların birer savunma ve saldırı parçası konumundadır.
Hisar
Hisar, bir kentin ya da önemli bir yerin korunması için taştan yapılmış, yüksek duvarlı ve kuleli, çevresinde koruyucu hendekler de olabilen küçük kalelerdir.
Kışla
Kışla sözcüğü büyük olasılıkla kışlamak sözcüğünden türetilmiş olan “ kışlak” tan gelmektedir. Orta Asya’da göçebe olarak yaşayan Türklerin mal varlıkları ile uygun koşullar altında kışı geçirdikleri yerler
için kullandıkları bu kelime daha sonraları ordu birliklerinin kışı geçirdikleri yerler için kullanılmıştır. Bir süre sonra “kışla” kelimesi sadece askerlerin toplu olarak yaşadıkları yapılar için kullanılmıştır. Kışlalar, şehrin ya da belli bir bölgenin güvenliğini sağlayan önemli yapılardır.
Tabya
Arapça bir terim olan “tabya” kelimesi; hazırlık, donatma, yığmak, asker yığmak anlamına gelmektedir. C. E. Arseven ve M. Z. Pakalın tabyayı, “münferit olan veya bir istihkâm siperlerinden dışarıya doğru taşan top mahalli” diye tanımlamıştır. Bir bölgeyi savunmak için yapılan ve silahlarla güçlendirilen tabyalar, askeri veya stratejik yönden önemli bir yerin savunulması için toprak yığınları ardına gizlenmiş, kale benzeri, bağımsız tahkimli savunma yapısıdır. 19.yüzyılda ortaya çıkan yeni askeri teknolojik gelişmelere paralel olarak I. Dünya Savaşı sonrasında önemini yitirmiştir.
Ribat
Ribat, “Düşman saldırılarını önlemek için sınır boylarında nöbet tutmak” anlamına gelmektedir. Aynı zamanda, Kur’ân-ı Kerîm’de “ribâtü’l-hayl” (cihad için bağlanıp beslenen atlar) şeklinde geçmektedir. Bu yapı, başlangıçta İslam ülkesinin silahla korunması ve genişletilmesi amacına yönelik dini, askeri yapıları tanımlamak için kullanılmıştır. Ribatlar genellikle sınır bölgelerinde, stratejik önemi olan yerlerde
kurulmuş, askerlerin toplanma ve bir tehlike durumunda çevre halkın sığındığı bir yapı olmuştur.
Yararlanılan Kaynaklar
- Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi
- Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
- F. Pınar Arabacıoğlu – Sur ve Kent İlişkisi Bağlamında İstanbul Kara Surları
- Osman Ülkü – Osmanlı İmparatorluğu’nda Savunma Sistemi Olarak Tabya Mimarisi
- Oğuzhan Uluman – Orhaniye Kışlası
- Çağatay Yücel – Savunma ve Saldırı Sistemi Olarak Antik Kulelerin Tarihsel Gelişimi