Anadolu Selçuklu kültürü; Orta Asya, İran ve Anadolu gibi üç farklı coğrafyanın harmanlandığı bir kültür olarak karşımıza çıkmaktadır. Anadolu Selçuklu Devleti çok uluslu bir yapılaşmaya sahip olduğu için sanat anlayışı bireysellikten çok kültürel çeşitliliğin birlikteliğine dayanmaktadır.
Türkler, İslam dinini kabul etmeden önce Orta Asya göçebe bozkır kültürünün etkisinde kalmıştır. İslamiyet kabul edildikten sonra Abbasi, Emevi, Harzem, Samani gibi Orta Asya Müslüman devletlerinin mimari ve kültürel birikiminden yararlanarak kendilerine has bir üslup ortaya koymuştur.
Türkler, Anadolu’ya yapılan akınlar sırasında Ermeni, Gürcü, Azeri ve Akdeniz kültürünü tanımış; Anadolu’ya gelindiğinde ise yerleşik bir Hıristiyan kültürüyle karşılaşmıştır. Buna bağlı olarak, Anadolu Selçuklu kültür ve sanatında bir çok ulusun izlerine rastlanmaktadır.
Anadolu Selçuklu Devleti’nin diğer dinlere hoşgörülü yaklaşması ve yabancı ustaların birikimlerinden faydalanması sebebiyle kültürel çeşitlilik yaşanmış ve bu çeşitliliğin izleri Selçuklu sanatının her alanında görülmüştür.
Yerleşik hayat tecrübesi olan Selçuklu Devleti, Anadolu’da birçok imar faaliyetinde bulunarak şehirli bir kültür yaratmıştır. Selçukluların, her ne kadar yerleşik hayat tecrübesi olsada Anadolu’ya göçebe bozkır kültür birikimiyle gelmiştir. Bu durum Selçuklu kültür ve sanatını etkilemiş olup eski örf ve adetleri, dini ve kültürel inanışlarını sanatına yansıtmıştır. Yapılarda görülen figüratif bezemeler, İslam öncesi Orta Asya kültürünün devam ettiğini göstermektedir. İslam dinini benimseyen Türkler, eski geleneklerinden tamamen vazgeçmeyerek figürlü bezemeyi sanatın her alanında kullanmışlardır. Anadolu Selçukluların Asya kökenli oluşu tasvir konusundaki yaklaşımlarını açıklamaktadır. Eski kültürel birikimlerin yeni olana uyarlanması ve artık bu kültüre has ve diğer kültürlerden farklılaşan yeni bir yaklaşımı ortaya çıkarmıştır. Genel olarak hayvan figürleri İran ve Orta Asya hayvan üslubuna bağlanmaktadır. Selçuklular, İran ve Orta Asya’da gördüğü tüm figürlü tasvirleri olduğu gibi uygulamak yerine, sembolik anlamlar yüklediği bazı figürleri kullanmayı tercih etmiştir.
Türkler, İslam dinini Abbasilerden öğrendikleri için dini yapılarını inşa ederken Abbasi ustalarından faydalanmışlardır. Nitekim İran kültürünün birikimiyle Anadolu’ya gelen Türkler, inşa ettikleri yapılarda tamamen İran’a bağlı kalmayarak kendilerine has bir üslup yaratmışlardır. İran’da görülen devasa boyutta avlulu camiler ya da Karahanlı’nın kule minare formları Anadolu’da uygulanmamıştır. Geniş orta avlusu, tuğlanın da kullanıldığı malzemesi ve genel plan tasarımı ile İran Büyük Selçuklu camilerini andıran Malatya Ulu Camii tek örnek olarak kalmaktadır.
Bu yapı, Anadolu Selçuklu çağı mimarlarının İran’daki Büyük Selçuklu mimarlığına yabancı olmadıklarını ancak Anadolu’da yeni bir tasarımı gerçekleştirmek için çalıştıklarını kanıtlayan güzel bir örnektir.
Selçuklular, İran’da gördüğü eyvan uygulamasını, cami mimarisinde kullanarak Abbasi mimari geleneğinin dışında yeni bir cami tipi ortaya çıkarmıştır. Cami inşasında İran ve Araplarda görülen çok sütunlu cami planını benimsemişlerdir. Bunun dışında Emeviler döneminde inşa edilen Şam Emeviye Cami plan şeması Anadolu’da Diyarbakır Ulu Camii’de tekrarlanmıştır.
Bu yapı Anadolu Selçuklu mimarisinin gelişmesi içinde çağının seçmeci karakterini yansıtan ve İslam geleneğini simgeleyen bir yapı olarak yer alır.
Türkler, Anadolu’ya geldiklerinde yerleşik bir Hıristiyan kültürüyle karşılaşmıştır. Bu dönemde eser vermeye devam eden Hıristiyan sanatçıların bir bölümü Sultan ve diğer yöneticiler için eserler üretirken bir bölümü, kendi topluluğu içinde etkin olmaya devam etmiştir.
Anadolu Selçuklu mimarisinde Hıristiyan sanatının etkileri hissedilir. Özellikle Kuzey Anadolu kuşağında yer alan Divriği Kale ve Niğde Alâeddin Camisi bazilikal planda inşa edilmiş olması bu görüşü açıklar niteliktedir. Bu yapıların hiç bir İslam devletinde eşi yoktur ve kökleri, ön Asya’nın Hıristiyan mimarisine dayanır. Bunun dışında Anadolu Selçuklu mimarisinde kullanılan içi moloz dışı kesme taş duvar ve almaşık duvar tekniği Anadolu’da Hıristiyan çağında yaygın olarak kullanılmıştır. Yerli mezar gelenekleri içinde kökü Roma çağı mimarisine dayanan çevresi nişli duvarlarla ya da revakla çevrili mezar anıtlarının, İran ve Orta Asya ile ilgisi yoktur. Kayseri Köşk Medrese ve Tercan Mama Hatun gibi yapılar bu gelenek içinde anlam kazanır.
Bu etkiler Anadolu Türk kümbetini Hıristiyanlar meydana getirmiş demek yanlıştır çünkü etkisinden söz ettiğimiz sanat çevresinin bu tip mezar yapısı gerçekleştirmediklerini biliyoruz. Bu bir yeni sentezdir.
Anadolu’nun fethine yardımcı olan Türkmen beylikler, çeşitli imar faaliyetlerinde bulunarak bölgesel nitelikte eserler üretmiştir. Örneğin Danişmentler, Anadolu’ya İran kanalıyla gelmişken; Artuklular, Suriye etkisinde kalmıştır. Saltuklular, coğrafi konumu nedeniyle Azerbaycan ve Kafkasya’dan etkilenmişken; Van ve Ahlat; İran, Suriye ve Mezopotamya etkisinde kalmıştır.
Sonuç olarak Anadolu Selçuklu sanatı siyasi, politik, kültürel ve bölgesel etkilerin altında kalarak karmaşık bir kültür ortamı yaratmışlardır. İnşa edilen bölgesel nitelikli ünik örnekler yaygın olmayıp Selçuklu sanatını çeşitlendiren unsurlardır. Bu sebeple Anadolu’ya özgü nitelikleri ayrıntıda değil bütünün kendisinde aranmak gerekmektedir.
Yararlanılan Kaynaklar
- Selçuk Mülayim – Türk Sanatında İkonografik Dönüşümler Değişimin Tanıkları
- Claude Cahen – Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler
- Doğan Kuban – Türk ve İslam Sanatı Üzerine Denemeler