GİRİŞ
İslam ülkelerinin yüksek eğitim kurumu olan medrese, X. yüzyılda Maveraünnehir bölgesinde ortaya çıkmıştır. Bu bölgede; Samani, Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklu Devleti tarafından birçok medrese inşa edilmiştir. Günümüze kalıntıları gelebilen ilk medreseler, Büyük Selçuklu Döneminde inşa edilen Hargird ve Rey Medreseleridir. Bu medreseler, dört eyvanlı plan şemasında inşa edilmiş olup daha evvel inşa edilip günümüze gelemeyen medreselerin plan şemasına ışık tutması açısından oldukça önemlidir.
Medrese mimarisi, Sultan Melikşah’ın veziri Nizamü’l- Mülk tarafından inşa edilen Nizamiye Medreseleriyle sistemli ve düzenli bir hale gelmiştir ancak bu yapı grubu ne yazık ki günümüze gelememiştir.
Anadolu’ya Orta Asya birikimiyle gelen Türkler; Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçukluların inşa ettiği Medrese mimarisini temel alıp kendi üsluplarına göre geliştirmiştir. Anadolu’da inşa edilip günümüze gelebilen ilk medreseler Danişmendli ve Artuklular Devrinde inşa edilmiştir. Danişmendli Devrinde medreseler, kapalı avlulu plan şemasında inşa edilmiştir. Artuklular Döneminde ise Danişmendlilerin kapalı avlulu medreselerinden farklı olarak, açık avlulu ve daha moümental şekilde inşa etmiştir. Bu plan düzenleri Anadolu Selçuklu Döneminde daha gelişmiş örneklerini vermiştir.
Anadolu Selçuklu Devleti, Anadolu’da yalnızca bir yüzyıl hüküm sürmesine rağmen, günümüze oldukça gelişmiş bir kültür mirası bırakmıştır. Medrese mimarisi de bu mirasın bir parçası olup, Beylikler ve Osmanlı Devrine kaynaklık etmiştir. Bu çalışmada, medrese mimarisinin kuruluş ve gelişim süreci üzerinde durularak Anadolu öncesi ve Anadolu medreseler incelenmiştir. Anadolu medreseleri içerisinde, Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurulduğu tarihten 1243 Kösedağ Savaşı’yla Anadolu’da yaşanan Moğol hakimiyeti sürecinde inşa edilen medreseler incelenerek, medrese tipolojisi üzerinde durulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Anadolu Selçuklu, Mimari, Medrese, 1243, Moğol İstilası.
1. MEDRESE’NİN TANIMI VE TARİHİ GELİŞİMİ
Medrese sözcük anlamı “okumak, anlamak bir metni öğrenmek ve ezberlemek için tekrarlamak” manasına gelen ders (dirase) kökünden türemiş bir mekân ismidir. Ders kelimesi Sami dillerinde ortak kullanılmakta olup; Yahudiler Tevrat’ın okutup öğretildiği mekânlara ‘Beytülmidras’ ismini vermişlerdir. Hadislerde ‘ders’ ve ‘tedarrüs’ kelimeleri kullanılmışsa da ders yapılan mekânlara ilk dönemlerde medrese denilmemiştir.
Medreseler, İslam ülkelerinin yüksek eğitim kurumlarıdır. Bu eğitim kurumları ortaya çıkmadan önce, yüksek öğretimin, okuma-yazma ve Kuran okumanın öğretildiği cami ve mescitlerde verildiği, ancak gerek camilerin bu eğitim için ihtiyacı karşılayamaması gerekse Mısır’da Dar’ül-ilm adı verilen ve Şiilerin propaganda merkezi gibi hizmet veren eğitim kurumlarının kurulması, doğuda medreselerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
İslam tarihinde en önemli kültürel ve eğitim faaliyetleri Abbasi Halifesi Me’mun döneminde gerçekleşmiştir. Abbasi Halifesi Me’mun (198-218/813-833) dönemi, İslam kültür tarihinin en parlak dönemlerindendir. Bu dönemin bir eseri olarak kurulan Beytü’l-Hikme (Hikmet Evi)’de İslam dünyasının ilk ilimler akademisi olma unvanına sahiptir. Beytü’l-Hikme, Abbasi halifesi Me’mun döneminin önceki dönemlerden farklılaşarak, ilim ve kültür çalışmalarının zirveye ulaşmasında en önemli paya sahip olan kurumdur. Beytü’l-Hikme bu sebeple ilk medrese olarak görülse de bu merkez, Harun Reşid tarafından bir kütüphane olarak kurulmuştur. Din ilimleri ile ilgili ders ve çalışmalar ise camiler başta olmak üzere başka kurumlarda yapılmıştır.
İslam toplumunun yüksek eğitim kurumu olan medrese, X. yüzyılda Maveraünnehir bölgesinde ortaya çıkmıştır. Bu bölgede; Samani, Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklu Devleti tarafından birçok medrese inşa edilmiştir. Günümüze ulaşan vakfiyeye göre Karahanlı hükümdarı İbrahim Tamgaç Han H. 458 yılında Semerkant da bir medrese yaptırmıştır. Bağdat’taki Nizamiye Medresesi’nden önce Nişabur başta olmak üzere otuzdan fazla medresenin kurulduğu belirtilmektedir.
Gazneliler Devrinde ise Gazneli Sultan Mahmut zamanında, Beyhaki’ye, Saidiye, Ebu Saad el Astrabadi ve Ebu İshak el İsferaini olarak dört medresenin adları bilinirse de mimari özelliklerini veya şekillerini anlatan bir kaynak ve eser kalmamıştır. Karahanlı ve Gazneli Devrinde inşa edilen mimari eserlerde dört eyvanlı plan şemasının kullanılmış olması medreselerde de bu plan tipinin tekrar edilmiş olma ihtimalini kuvvetlendirir.
Günümüze gelebilen hakkında bilgi sahibi olabildiğimiz ilk medreseler, Büyük Selçuklu Devri’nde inşa edilmiş olup bu medreselerden en bilineni Nizamülmülk tarafından Nişabur ve Bağdat’ta açılan Nizamiye Medreseleridir.
Nişabur ve Bağdat Nizamiyelerinin dışında; ayrıca Merv, Herat, Belh, Basra, İsfahan, Amül, Musul, Cizre ve Rey’de de Nizamiye Medreseleri yapılmıştır. Nizamülmülk yaptırdığı medreselerin devamını sağlamak için vakıflar kurdurmuştur. Büyük Selçuklular döneminde Cürcan, Rey, Hamadan, Yezd, Şiraz, Kirman, Merv ve Kaşan’da birçok medrese inşa edilmiştir. Anadolu Selçukluları yükselttikleri ilmi seviye ile Şii Fatimiler’in Kahire’de kurdukları Ezher ve Darulhikme eğitim kurumlarında yaptıkları Şii propaganda faaliyetlerine de karşı koyabilmişlerdir. Büyük Selçuklu Devleti’nden sonraki devletlerde medrese kurumlarını geliştirerek devam ettirmişlerdir. Nureddin Mahmud Zengi döneminde Suriye’nin şehir ve köylerine kadar medreseler yapılmıştır. Eyübiler devrinde Selahattin Eyübi ve diğer devlet büyükleri Mısır, Kudüs, Suriye, Hicaz ve Yemen’e medrese inşa ettirmişlerdir.
Büyük Selçuklu medreseleri içerisinde kalıntıları günümüze gelebilen Hargird ve Rey Medresesi, Nizamiye Medreselerine plan düzeni açısından ışık tutacak niteliktedir. Medreseler, dört eyvanlı plan şemasına sahip olup Nizamiye Medreselerinin de aynı düzenlemeye sahip olabileceği tahmin edilir. Melikşah zamanında inşa edilmiş Hargird ve Rey Medresesi plan olarak açık avlulu dört eyvanlı bir düzenlemeye sahip olup yapılar günümüzde harap haldedir.
Rey Medresesi, Hargird Medresesine nazaran daha sağlam durumda olup planı hakkında daha ayrıntılı bilgiye ulaşabiliriz. Medrese, açık avlulu dört eyvanlı plan şemasına sahip olup kuzey-güney eyvanları, doğu batı eyvanlarından daha küçük ve birbirine eşit olarak inşa edilmiştir.
2. DÖRT EYVANLI MEDRESE PLAN ŞEMASININ KÖKENİ
Dört eyvanlı medrese planının kökeni hakkında günümüze kadar çeşitli görüşler öne sürülse de bu görüşlerden en çok kabul göreni Andre Godard’a aittir. Andre Godard, dört eyvanlı medrese planının Horasan evlerinden geldiğini iddia etmektedir.
Profesör Galina Pugaçenkova tarafından yayınlanan “Orta Asya Evleri” adlı çalışma AndreGodard’ın görüşünü destekler mahiyettedir. Pugaçenkova’nın çalışmasında, Orta Asya evlerinden bazılarının dört eyvanlı kubbeli kapalı avlulu plan şemasına sahip olduğu anlaşılmaktadır. Böylelikle, kapalı avlulu medrese planının Horasan evlerinden ilham alınarak inşa edildiğini söylemek mümkündür.
Orta Asya’da Horasan, Maveraünnehir ve Türkistan bölgesinde şekillenen orta avlulu konut mimarisinin plan tasarımı birçok mimari yapıya model olmuştur. Cami, kervansaray, medrese ve han gibi yapılar konut mimarisinden esinlenerek bu yönde özgünlük kazanmıştır. Orta avlu ve eyvanın, mimarinin ana ögeleri olarak uygulandığı en önemli yapı türlerinden biri de kuşkusuz medreselerdir.
Süreç içerisinde çağın ihtiyaçları ve teknik imkanların el vermesiyle daha büyük ölçekli medreseler inşa edilmiştir. Yapı ölçülerinin büyümesi, üst örtünün kubbe ile örtülmesini zorlaştırmış ve avlunun üzeri açık bırakılmıştır. Anadolu Selçuklu Devrinde de çok sık kullanılan açık avlulu medrese planının eski budist manastırından geldiği tahmin edilmektedir.
Batı Pakistan’ın kuzeyinde eski Taxila şehrindeki budist manastırları bu görüşü destekler mahiyettedir. Aptullah Kuran’ın bizzat incelediği MS II. Yüzyıla ait Jaulian Manastırı avlunun dört tarafına yerleştirilmiş hücrelerden ibarettir. Bu araştırma ile birlikte açık avlulu medrese planının budist manastırlarından gelişmiş olduğu kabul edilmiştir.
Türk toplulukları içerisinde yerleşik yaşamı ilk benimseyen Uygur Türklerinin inanç̧ esaslarını uyguladıkları Budist kompleksler, işlevsel açıdan medreseler ile benzer özellikler göstermektedir. Bu komplekslerde, dini bilimlerin yanı sıra tıp eğitimi de veriliyordu.
3. ANADOLU MEDRESELERİ
3.1. Danişmendli Devri Medreseleri
Anadolu’ya Orta Asya birikimiyle gelen Türkler, Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçukluların inşa ettiği medrese mimarisini temel alıp kendi üsluplarına göre geliştirmiştir.
Anadolu’da günümüze gelebilen ilk medreseler, Danişmendliler Devrinde inşa edilmiştir. Danişmendli medreseleri, eyvanlı ve kapalı avlulu plan şemasına sahiptir. Danişmendliler, Orta Asya’da gördüğümüz dört eyvanlı monümental medreseler yerine ihtiyaca yönelik daha küçük ölçekli iki eyvanlı plan şemasını tercih etmiştir. Medreseler asimetrik bir düzene sahip olup, mimar belli kurallara bağlı kalmayarak serbest çalışmıştır.
Danişmendli Devrinde inşa edilen en önemli medreseler Niksar ve Tokat Yağıbasan Medreseleridir. Yağıbasan Medreseleri, plan şeması olarak birbirine benzemektedir. Her iki yapı iki eyvanlı kapalı avlulu kareye yakın dikdörtgen plana sahiptir. Medreseler, merkezi planlı olmasına rağmen simetrik değildir. Taş malzeme ile inşa edilen her iki medresenin de avlusunun ortasında bir havuz bulunur ve medresenin su ihtiyacı bu havuzdan karşılanır.
Medreselerde eyvanların görevleri hakkında kesin bilgimiz yok ise de birinin açık dershane diğerinin mescit olduğu kabul edilir. Her iki medresede de kapıya göre kuzeydoğu köşedeki hacmin kışlık dershane, kuzeybatı köşedeki hacmin müderris odası güneydoğu köşedeki hacmin ise aşhane, olduğu tahmin edilir. Öğrenci hücreleri ise avluyu L biçiminde kuşatmaktadır.
Danişmendli Devrinde Yağıbasan Medreseleri dışında bir de Kayseri’de Kölük Cami Medresesi inşa edilmiştir. Kölük Medresesi camiye bitişik olarak inşa edilmiş olup eyvansızdır. Medrese, bu yönüyle ünik bir örnek olduğu için tipoloji genellemesine tabi tutulmamaktadır.
Genelleyecek olursak Danişmendli devrinde inşa edilen medreseler; Anadolu’da kapalı avlulu kubbeli medrese tipinin öncüsü olmuştur. Bu plan tipi Anadolu Selçuklu devrinde gelişimini sürdürecektir.
3.2. Artuklu Devri Medreseleri
Anadolu’daki medrese mimarisinin gelişmesinde büyük katkısı olan Artuklular günümüze kadar gelebilmiş ve kısmen ayakta olan medreselerin yanı sıra, kaynaklardan varlığını bildiğimiz Artuklu medreseleri toplamda yirmiye yakın olduğu bilinir. Yapılan araştırmalara göre Mardin’de on beş, Diyarbakır’da iki, Hasankeyf’te iki, Şanlıurfa’ da bir olmak üzere yirmi medrese yapısına ulaşılmıştır.
Anadolu’ya Suriye kanalıyla gelen Artuklu Devleti, mimari eserlerinde bu bölgeden etkilenmiştir. Bu etki tezyinatta yoğun olarak hissedilmektedir. Oldukça gelişmiş bir düzenlemeye sahip olan medreseler açık avlulu ve genellikle iki katlı olarak inşa edilmiştir.
Danişmentli medreseleri herhangi bir yapıya bağlı olmaksızın bağımsız yapılar olarak inşa edilmişlerdir. Artuklu medreseleri ise genellikle bir külliyenin parçası gibi düzenlenerek camiye bitişik inşa edilmiştir. Medreselerde ibadet, cami dışında mescitlerde giderilmiştir. Cami ile medresenin işlevsel bir ortaklığı bulunmamaktadır.
İlk Artuklu medresesi, Şanlıurfa’daki H.507 (M.1113) tarihli Urfa Ulu Camii Medresesi’dir. Kısmen de olsa ayakta duran bu yapı Anadolu’da mevcudiyeti bilinen en eski medrese yapısı olarak kabul edilir. Günümüzde medresenin özgün yapısına ait birkaç bölüm ayakta kalabilmiştir. Bu bölümlerden kubbeli mekanın doğusundaki odada yer alan mihrap nişinden bu odanın mescit olarak kullanıldığı anlaşılır. Diğer odaların hangi amaçla kullanıldığı bilinmemektedir.
Günümüze gelebilen diğer Artuklu medreseleri ise Mesudiye, Hatuniye, Zinciriye, Harzemi, Şehidiye ve Ahmed Çelebi Medresesidir. Ahmed Çelebi , Mesudiye ve Urfa Ulu Cami Medresesi külliyenin bir parçası olarak camiye bitişik inşa edilirken Zinciriye, Harzem, Şehidiye Medreseleri ise bağımsız yapılardır.
Diyarbakır Mesudiye Medresesi, açık avlulu iki katlı dikdörtgen bir plana sahiptir. Avlunun doğusunda ana eyvan batısında mescit, kuzeyinde portal ve üç yönde avluyu saran öğrenci hücrelerinden oluşmaktadır. Eyvanların ölçüleri birbirinden farklı olup simetrik değildir. Medrese, Diyarbakır Ulu Cami’nin kuzeyine bitişik olarak inşa edilmiş olsa da işlevsel olarak ayrı düzenlemeye sahiptir. Bunu medrese de yer alan mescitten de anlayabiliriz. Bu sayede öğrenciler ibadetlerini medrese içerisinde halledebilmiştir.
Mardin’deki Hatuniye Medresesi ise, açık medreselerin şimdilik en erken ve üstelik de en olgun örneklere yaklaşan bir uygulamasıdır. Günümüze gelen kalıntılarından anlaşıldığı kadarıyla medrese; iki eyvanlı, revaklı açık avlulu, iki katlı olarak tasarlanmıştır. İki taraftan revaklarla çevrilmiş dikdörtgen biçimli avlunun biri güneyde, diğeri kuzeyde olmak üzere iki eyvan yer alır.
Erken tarihli Artuklu medreselerinden biri olan Diyarbakır Zinciriye Medresesi, kareye yakın dikdörtgen şemalı açık avlulu tek katlı iki eyvanlı bir plana sahiptir. Danişmendli medreselerinde görülen L şeklinde avlu etrafına dizilen öğrenci hücreleri Zinciriye medresesinde de görülür. Tek fark mescidin eyvan şeklinde olmayıp üç bölümlü kapalı bir hacim şeklinde inşa edilmesidir.
3.3. Anadolu Selçuklu Devri Medreseleri
Anadolu Selçuklu Devleti, 1071 tarihinde gerçekleşen Malazgirt zaferiyle Anadolu’ya girmiş zamanla hakimiyet alanını genişletmiştir. Bu süreç içerisinde daha çok yayılmaya önem veren Anadolu Selçuklular, kuruluşunun ilk yıllarında, Danişmendli ve Artuklular gibi imar faaliyetlerine ağırlık verememiştir. Anadolu’da sadece bir yüzyıl hüküm süren Selçuklular kendi mimari kimliklerini oturtacak kadar uzun bir deneme süreci olmamıştır. Bu sebeple kendisinden önce inşa edilmiş medrese oluşumundan yararlanarak kendisine has üsluplarla geliştirmişlerdir.
İlk medreseler tamamen ihtiyaca yönelik olarak inşa edilmekle birlikte günümüze gelebilen örnekler sınırlıdır. XIII. yüzyıla gelindiğinde siyasi ve ekonomik olarak istikrarlı bir döneme giren Selçuklular,eğitim faaliyetlerini daha da sistemli hale getirerek birçok medrese inşa etmiştir.
Anadolu Selçuklu medreseleri açık ve kapalı avlulu olmak üzere iki plan tipolojisine ayrılır. Kapalı avlulu medreseler kendi içerisinde kubbesi duvara oturanlar ve kubbesi desteklere oturanlar şeklinde sınıflanır. Açık avlulu medreseler ise kat ve eyvan sayısına göre gruplandırılabilir.
Anadolu Selçuklu medreselerini 1243 yılı öncesi ve sonrası olarak değerlendirmek doğru olacaktır. 1243 yılında gerçekleşen Moğol istilasıyla birlikte Anadolu’da; siyasi, iktisadi ve kültürel açıdan birçok karışıklığın yaşandığı bir dönem olmuştur. Moğol hâkimiyetiyle beraber Anadolu’ya birçok yabancı usta gelmiş bu da Anadolu’da üslupsal çeşitliği yaratmıştır.
1243 yılında inşa edilen medreseler hantal bir görünüme sahip olup cepheler oldukça hareketsizdir. Cephedeki tek hareketlilik taçkapı tezyinatıdır. Yapı tezyinatında yalnızca geometrik bezeme görülür. Geometrik bezeme özellikle iç içe geçmiş dikdörtgen, çokgen ve kırık çizgilerle biçimlenen yıldız sisteminden oluşmaktadır. Taçkapıda bordür sayıları ve mukarnas dizisi azdır. Mukarnaslar daha kaba bir görünüme sahiptir. Kaba yontu taşla inşa edilen camiler derinlemesine çok ayaklı plan tipindedir ve basıktır. Mimaride yükün duvara verilmesi gibi statik problemler nedeniyle pencere açıklığı görülmez yapıları aydınlatan küçük mazgal pencereler ve orta avlu uygulamasıdır.
1243 yılından sonra inşa edilen medreselerde plan olarak bir değişiklik görülmez. Tek farklılık yapı tezyinatında olmuştur. Medrese, cephelerinde geometrik bezemenin yerine yaygın olarak bitkisel süslemeler tercih edilmiştir. Bununla beraber yazı, figürlü ve çinili süslemelerde de artış gözlenmiştir. Bitkisel süslemeler, rumi, palmet, lotus ve hayat ağacı gibi geleneksel motiflerden oluşmuştur. Bu motifler ışık gölge oyunlarının verdiği derinlik etkisiyle hafif dışa taşkın bir görünüm sergilemiştir. Mimari tezyinatında simgesel, fantastik ve kozmik özelliklere sahip figürler de kullanılmıştır. Çift başlı kartal, siren, yırtıcı hayvanlar, hayat ağacı, insan kabartmaları bu dönemde sıkça kullanılmıştır. Taçkapılar daha abidevi inşa edilerek bordür ve mukarnas sayısında artış görülmüştür. Taçkapının yan cephelerinde pencereler nişler ve köşe kuleleri ön cephenin hareketliliğini arttırmıştır.
3.3.1. Kapalı Avlulu Medreseler
Danişmendli Devri’nde inşa edilen kapalı avlulu medreselerden etkilenen Selçuklular, Danişmendlilere bağlı kalmayıp kapalı avlulu medrese plan tipini geliştirmiştir. Anadolu Selçuklu döneminde inşa edilen kapalı avlulu medreseler kubbesi duvara oturanlar ve kubbesi desteklere oturan medreseler şeklinde iki grup halinde değerlendirilir.
Kapalı avlulu olup kubbesi desteklere oturan medreseler içerisinde, Konya Ali Gav, Kırşehir Cacabey, Boyalıköy ve Isparta Ertokuş Medresesi sayılabilir. Ertokuş ve Boyalıköy Medreseleri plan özellikleri açısından birbirine oldukça benzemektedir. Medreseler, kapalı avlulu kubbeli kareye yakın dikdörtgen planla inşa edilmiş olup kubbe destekler üzerine oturmaktadır. Medreselerde, ana eyvan aynı zamanda mescit olarak kullanılmıştır. Ana eyvanın her iki yanında da kare planlı hücreler yer almaktadır. Bu hücrelerin Boyalıköy Medresesi’nde, kışlık dershane ve türbe olarak kullanıldığı sanılmaktadır. Ertokuş Medresesi’nde ise sonradan ana eyvana bitiştirildiği düşünülen türbenin olması bu hücrelerin kışlık dershane mekanı olarak inşa edilmiş olabileceğini düşündürür. Boyalıköy ve Ertokuş Medreseleri’nin bir diğer ortak özelliği de portalin gerisinde yer alan ikinci bir mekanın olmasıdır. Bu mekanın bir imaret olduğu tahmin edilmektedir.
Anadolu Selçuklu medreselerinde eyvan oldukça önemli bir unsurdur. Medrese planını şekillendiren eyvan genellikle karşılıklı olarak düzenlenmiş olup ölçüleri farklılık arz eder. Ana eyvan, yan eyvanlardan her zaman daha geniş ve yüksek tutularak vurgulanmıştır. Ana eyvanın bir diğer özelliği de aynı zamanda mescit olarak kullanılmış olmasıdır. Mescidin ayrı bir mekan şeklinde inşa edilmediği medreselerde ana eyvana bir niş açılarak mescit haline getirilmiştir. Ana eyvanın yanında yer alan hücreler ise genellikle kışlık dershane ve türbe olarak kullanılmıştır.
Türbenin ana eyvanının yanında fakat başta türbe olarak inşa edildiği medreseler Hunad Hatun ve Hüseyin Gazi Medreseleridir. Başta türbe olarak tasarlanmamış kubbeli dershaneden birinin sonradan türbe yapılmış örnekler Konya Karatay Medresesi’dir. Açık avlulu medreselerde ise Tokat Gök Medrese verilebilir. Türbe ise Selçuklu medreselerinde sabit bir yerde olmayıp genellikle bir eyvanın yanında konumlanmaktadır.
Diğer Selçuklu medreselerinde türbe yan kanatlarda ya da binanın ön kısmında bulunur. Çifte Medrese’de avlunun sağında yan eyvanın üst tarafındadır. Akşehir’deki Taş Medrese ’de sol yan eyvanın alt tarafına konulmuştur. Sırçalı Medrese‘de giriş eyvanının sağında, Buruciye’de solunda bulunur. Bütün bu örnekler Selçuklu Medreselerinde genellikle binanın banisine ait bir türbe yapıldığını ancak türbe yerinin medrese plan şemasında tespit edilmediğini gösterir. Ancak türbenin medrese yapısı içindeki yeri tam manasıyla serbest bırakılmış da değildir. Çünkü örneklerde genelde bir eyvanın yanına konulmuştur.
Kapalı avlulu Selçuklu medreselerinin ikinci alt grubunu 1243’ten sonra inşa edilmiş olan Karatay (1251), İnce Minareli (1258-1279), Cacabey (1272) ve Yusuf bin Yakup (1278-79) Medreseleri oluşturur. Medreseler, kapalı avlulu kubbeli kareye yakın dikdörtgen planla inşa edilmiş olup kubbeler duvarlara oturmaktadır. Konya Karatay ve İnce Minareli Medrese, plan açısından benzer özellikler göstermektedir. Her iki medrese de tek eyvanlı orta avluludur. Öğrenci hücreleri, benzer ölçülerde avlunun her iki yanında sıralanmaktadır. Ana eyvanın her iki yanında kare hücreler yer alır. Bu hücreler, işlevsel olarak farklı şekilde kullanılmıştır. Karatay Medresesi’nde ana eyvanın yanında türbe ve kışlık dershane hücreleri yer almaktadır. İnce Minareli Medrese ‘de mescit, yapının bitişiğine inşa edilmiştir. Medreseler, iç ve dış cephe tezyinatıyla da dikkat çekicidir. Her iki yapının içerisinde yoğun bir çini kullanımı görülür. Taçkapılar oldukça abidevi bir şekilde inşa edilmiş olup cephede boş yer kalmayacak şekilde motiflendirilmiştir.
1278-79 yılında Yusuf bin Yakup Bey tarafından inşa ettirilen Yusuf bin Yakup Medresesi ise iki eyvanlı kapalı avlulu kareye yakın dikdörtgen plana sahiptir. Giriş eyvanının doğusunda yapıya bitişik türbe yer alır. Türbeye medrese içinden ve dışından giriş sağlanır. Orta mekan kubbeyle kapatılmış olup kubbe duvarlara oturmaktadır. Yan mekanlar alışılmışın dışında uzunlamasına inşa edilmiştir. Bu mekanlar öğrenci hücresi olarak kullanılmıştır. Ana eyvan yan eyvanlardan geniş ve yüksek tutularak belirgin kılınmıştır. Ana eyvan aynı zamanda mescit olarak da kullanılmaktadır. Ana eyvanın iki yanında kubbe ile örtülü iki kare mekan yer almaktadır. Batı yönde yer alan mekan kışlık dershane doğu yöndeki mekan ise mescit olarak kullanılmıştır. Kapalı avlulu medreseler içerisinde günümüze gelebilmiş tek dört eyvanlı medrese ise 1272 yılında Nureddin Cibil bin Cacabey tarafından inşa ettirilen Kırşehir Cacabey Medresesi’dir. Medrese, oldukça düzensiz bir plana sahip olup türbe giriş eyvanının batısında yer almaktadır.
3.3.2. Açık Avlulu Medreseler
Anadolu Selçuklu Devri’nde açık avlulu medreseler, kapalı avlulu medreselere nazaran daha fazla inşa edilmiştir. Bu plan tipinin Anadolu’daki ilk örneği Artuklu Devri’nde karşımıza çıkmaktadır. Selçuklular, açık avlulu medreselerini inşa ederken Artuklu medreselerinden etkilenmiş olup bu plan tipinin gelişmiş örneklerini vermiştir.
Açık avlulu medreseler, genellikle dikdörtgen plana sahip olup genellikle tek katlı olarak inşa edilmiştir. Kapalı avlulu medreselerde olduğu gibi ilk örneklerde dış kitle formunda simetri ve düzen önemli bir rol oynamamaktadır. XIII. yüzyıl Selçuklu medreselerinin dış kitle formu her zaman simetrik ve muntazam değilse de avlu daima belirli bir düzene sahip olarak düşünülmüş ve inşa edilmiştir. Diğer bir deyimle, Selçuklu medreselerinde form dıştan içe doğru değil, içten, yani avludan, dışa doğru gelişmiş ve avlu düzeni binanın şekillenmesinde en önemli eleman olmuştur. XIII. yüzyılın ikinci yarısında medrese plan şeması daha belirgin hale gelmiş gerek avlu gerek eyvan ve hacimleri simetrik olmaya başlamıştır. 1271 yılında inşa edilen Buruciye Medreseside bu gelişmenin son kademesini teşkil eder.
Kapalı avlulu medreselerde olduğu gibi açık avlulu medreselerde de eyvan önemli bir ayrıntıdır. Kare ya da dikdörtgen biçimindeki avlunun dört yanındaki eyvan ve kapalı hacimler önceleri genellikle belirli bir düzene bağlı kalınmaksızın yerleştiriliyordu. XIII. Yüzyılın ikinci yarısından sonra medrese plan şeması daha belirli bir hal almaya başlamış, gerek avlu etrafındaki eyvan ve hacimler gerekse dış kitle formu geometrik, simetrik ve rasyonel bir mimariye erişmiştir.
Açık avlulu medreselerde eyvan sayısı değişkenlik göstermekle birlikte dört eyvanlı plan düzeni daha çok görülür. Dört eyvanlı plan şemasının kullanıldığı medreseler; Kayseri Çifte Medrese, Sivas Gök Medrese, Buruciye ve Sahibiye Medresesi’dir. Üç eyvanlı plan şeması, Kayseri Seraceddin ve Ümmühan Hatun Medresesi’nde karşımıza çıkar. En çok inşa edilen medreseler ise iki eyvanlı olup; Kayseri Hunat Hatun ve Tokat Gök Medrese bu tipin en önemli örnekleridir. Kapalı avlulu medreselerde örneklerini gördüğümüz tek eyvanlı plan şeması açık avlulu medreselerde çok tercih edilmemiştir.
Kapalı avlulu medreselerde olduğu gibi açık avlulu medreselerde deana eyvanın iki yanında genellikle kare planlı ve üstü kubbe ile örtülü hücreler yerleştirilmiştir. Bu hücreler genellikle kışlık dershane ve türbe olarak kullanılmıştır. Türbenin ana eyvanda yer almadığı durumlarda iki hücrede kışlık dershane olarak kullanılmıştır. Anadolu Selçuklu medreselerinde türbe, genellikle medrese ile birlikte planlanmamış olup yapıya sonradan eklenmiştir. Bu sebeple medreselerde türbe mekanı değişkenlik gösterir. Genellikle ana eyvanın yanında gördüğümüz türbe yan ve giriş eyvanında da inşa edilmiştir. Ana eyvanın yanında görülen açık avlulu medreseler arasında; Tokat Gök ve Süleyman Pervane Medresesi örnek verilebilir. Giriş eyvanının yanında görülen açık avlulu medreselerinin en önemli örnekleri arasında ise Buruciye ve Sırçalı Medrese sayılabilir. Akşehir Taş Medrese’de ise türbe, yan eyvanın gerisinde inşa edilmiştir. Bu örneklerden de anlaşılacağı kadarıyla türbe, genellikle medresede bir eyvanın yanında inşa edilmiş olup planda sabit bir yere sahip değildir.
Boyalıköy ve Ertokuş Medreselerinin ön bölümlerinde olduğu düşünülen imaret mekânı açık avlulu medreselerde de tekrarlanmıştır. Hüseyin Gazi Medresesi’nin ön cephesinde ocak uygulamasına rastlanması bu bölümün imaret mekânı olarak kullanıldığını göstermektedir. Anadolu Selçuklu vakfiyelerinden de öğrendiğimiz kadarıyla öğrencilere medreselerde yemek de veriliyordu ayrı bir imaret mekânına da rastlanılmadığı için bu ihtiyacın medrese içinde halledilmiş olma ihtimali yüksektir.
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Anadolu Selçuklu Devleti’nde inşa edilen medreseleri 1243 yılında gerçekleşen Kösedağ Savaşı yenilgisini milat kabul edilip değerlendirmek yerinde olacaktır. Anadolu Selçukluların XII. yüzyıl ortalarına kadar çeşitli mücadele ve karışıklık içinde geçen ilk devrinde imar faaliyetine ağırlık verememiştir. Bu dönemde, siyasi ve ekonomik sebeplerden dolayı çok fazla prestij yapısı inşa edilmemiştir. Medreselerde işlevsellik önemli olmakla birlikte cephe oldukça hantal bir görünüme sahiptir.
1243 yılında gerçekleşen Kösedağ yenilgisi ile Anadolu’da sosyal, siyasi ve kültürel açıdan birçok değişiklik yaşanmıştır. Sultanların yerine vezirlerin ve önemli devlet adamlarının imar faaliyetinde bulunduğu bu dönemdeki siyasi farklılıklar, dönemin mimarisine de yansımıştır. Moğol hâkimiyetiyle beraber Anadolu’ya birçok yabancı usta gelmiş bu da Anadolu’da üslupsal çeşitliği yaratmıştır. Bu çeşitlilik daha çok cephe düzeni ve tezyinatta gerçekleşmiş olup klasik medrese üslubuna bağlı kalınmıştır.
1243 yılına kadar inşa edilen Anadolu Selçuklu medreseleri, açık ve kapalı avlulu olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Kapalı avlulu medreseler kendi içerisinde kubbesi duvara oturanlar ve kubbesi desteklere oturanlar şeklinde gruplanır. Açık avlulu medreseler ise tek ve çift katlı olmak üzere sınıflandırılabilir. Kurulum olarak dikdörtgen ya da kareye yakın dikdörtgen plan şeması uygulandığı görülmektedir. Çalışma kapsamında incelenen medreseler genellikle tek katlı ve 2 eyvanlı düzenlemeye sahiptir. XIII. yüzyılın ikinci yarısında da inşa edilen medreseler ise genellikle açık avlulu plan şemasında inşa edilmiştir. Bu yüzyılda inşa edilen açık avlulu medreselerde iki katlı düzenlemede artış gözlenmektedir.
1243 yılı öncesinde inşa edilen medreselerde yapı malzemesi olarak kesme taş kullanıldığı görülmektedir. Yapı içerisinde üst örtüyü taşıyan sütunlarda ise devşirme malzeme kullanımını görmek mümkündür. 1243 yılı sonrasında inşa edilen medreselerde ise mermer ve çini kullanımında artış gözlenmektedir.
Anadolu Selçuklu medreselerinde eyvan ve avlu medrese plan şemasını belirleyen önemli unsurlardır. Avlu, daima düzgün bir plana sahip olup genellikle dikdörtgen bir düzenlemeyle karşımıza çıkar. Eyvanlar avlunun etrafında sıralanarak avluya göre şekil alırlar. Bu sebeple Anadolu Selçuklu medreselerinde içten dışa bir gelişme söz konusudur. Eyvanlar asimetrik bir düzene sahip olup, sanatçı belli kurallara bağlı kalmamıştır.
XIII. yüzyılın ikinci yarısından sonra, medreselerin plan kurulumu açısından oldukça gelişmiş örnekler ortaya koymuştur. Bu dönemde medreseler, daha simetrik bir düzenlemeye sahiptir. Cephe düzeni ve tezyinatıyla oldukça abidevi bir görünüşe sahip olan medreseler en gelişmiş örneklerini bu dönemde vermiş olup Beylikler ve Osmanlı Dönemi medrese mimarisine örnek teşkil etmiştir.
BİBLİYOĞRAFYA
- Bozkurt, Nebi, Medrese, İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı, C. 28, Ankara 2003.
- Demiralp, Yekta, Öncesi Anadolu Medreselerinde Örtü ve Erken Osmanlı Medreseleriyle Karşılaştırma, Sanat Tarihi Dergisi, XV/2, İzmir 2006.
- Erdem, Gazi, İslam Kültür Tarihinin İlk İlimler Akademisi: Beytü’l-Hikme, Dini Araştırmalar,C:16,S:42, Ankara 2013.
- Aslanapa, Oktay, Türk Sanatı ,Remzi Kitapevi, 2. Baskı, İstanbul 1989.
- Altun,Ara, Anadolu’da Artuklu Devri Medreselerinin Plan Şemaları Üzerine Notlar, Vakıflar Dergisi, S.10, Ankara 2006.
- Çaça, Sultan, Mardin’de Artuklu Dönemine Ait Bir Medrese: Zinciriye (Sultan İsa) Medresesi, Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Sakarya 2013.
- Kaya, Atanur,Anadolu Selçuklu Medreseleri ve Bugünkü Durumlarının Tespiti (Başlangıcından 1243 Yılına Kadar), Mimar Sinan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2018.
- Tekeli, İlhan – İlkin, Selim, Osmanlı İmparatorluğu’nda Eğitim ve Bilgi Üretim Sisteminin Oluşumu veDönüşümü, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1999.
- Kuran, Aptullah, Anadolu Medreseleri, Orta Doğu Üniversitesi C.I, Ankara 1969.
- Dönüşümü, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1999, s.12.