Yunan mitolojisinde Apollon; kehanetin, müziğin, güzel sanatların, ışığın ve şifanın tanrısıdır. Aynı zamanda okçuluk yetenekleriyle de tanınan Apollon, doğanın vahşi güzelliğinin en büyük savunucularından biri olarak, ikiz kardeşi Artemis ile birlikte anılmıştır.
Ölümsüz gençliğin ve erkek güzelliğinin tanrısı olan Apollon, tanrıların en güzeli olarak bilinmektedir. Bu kimliğiyle birçok eserde genç, güzel, mavi gözlü ve sakalsız olarak betimlenmektedir.
Apollon’un niteliklerinden biri de salgın hastalıkları başlatma ve sona erdirme gücüdür. Öyle ki Akha ordusunun kırılmasına yol açan salgına Apollon sebep olur. Tanrı, dokuz gün dokuz gece ordunun üzerine zehirli oklarını yağdırır.
Tıp tanrısı Asklepios’un babası olan Apollon, hekimlerin koruyucusu olarak da kabul edilmektedir. Tanrının okları bir yandan hastalığa sebep olurken bir yandan da kurtuluşun anahtarıdır. Özellikle veba ve kolera gibi ölümcül salgınlardan korunmak isteyen insanlar, kentlerin giriş kapılarına Apollon’un heykellerini dikerdi.
Apollon ayrıca, müzik ve drama şenliklerinde Dionysos ile eşdeğer tutulmaktaydı ve Olympos Dağı’nda kendisine sayısız çocuk veren müzlerin koro şefi olduğuna inanılmaktadır.
Apollon’un tasvirlerinde genellikle savaş arabası, ok ve yay ile betimlenirken, bazen elinde bir lir veya kithara ile görülür.
Apollon’un adı da tıpkı kardeşi Artemis gibi Yunanca değildir. Homeros İlyada’sında Apollon’un, Anadolu ile olan güçlü bağları nedeniyle Troia’daki insanları koruyan bir tanrı olduğundan bahseder. Hatta bazı kaynaklarda, Apollon’un kökeninde Hitit ve Hint-Avrupa mirasının izlerinin bulunduğu ifade edilir.
Apollon’un Doğumu
Yunan mitolojisine göre Apollon, Zeus ile Leto’nun oğlu ve avcı tanrıça Artemis’in ikiz kardeşidir. Zeus ve Leto’nun gönül ilişkisi karşısında çok öfkelenen Hera, Leto’nun peşine Phyton’u takar ve çocuklarını doğuracak sağlam bir toprak bulamamasını diler. Bunun üzerine Leto, doğum yapabilmek için çaresizce dolaşmaya başlar. İlk önce yeryüzünün en yüksek tepelerine, sonra derin vadilere ve en uzak ormanlara gider, ancak hiçbir yer ona barınacak bir yer sunmaz. Leto, çocuklarını doğurabilmek için bir umut ışığı ararken, deniz tanrısı Poseidon’un yardımıyla karşılaşır. Poseidon, üç uçlu yabasını denize vurarak denizden yükselen Delos Adası’nı yaratır. Bu ada, Leto’nun doğum yapabilmesi için güvenli bir sığınak olur. Bebeklerden ilk önce Artemis dünyaya gelir. Artemis daha sonra ikiz kardeşi Apollon’u doğurması için annesine yardım eder.
Delphoi Kehanet Evi
Antik çağda Yunanistan’ın en büyük ve en ünlü kehanet evi olan Delfi aynı zamanda dünyanın merkezi olarak kabul edilirdi. Bu merkez, MÖ. 8. yüzyılda Apollon’un kehanet evi işlevi görmeye başlamıştı. Ayrıca dünyanın her yerinden gelen insanların ziyaret ettiği Delfi, Apollon kültü kehanet özelliğinin ve ayrıcalığının verdiği güç ile siyasi otoritenin de vazgeçilmezi olmuştur.
Efsaneye göre, kehanet evinin rahibesine verilen pythia adının kökeni apollonun orada öldürdüğü yılan python’a dayanır. Devasa büyüklükteki Python, bir kayanın yarığından gizli şeyleri ortaya çıkaran ve böylece pythia’nın tüm sorularını yanıtlayabilmesini sağlayan tanrıça Gaia’nın çocuğudur. Bu yılan aynı zamanda Parnassos Dağı’nın eteklerinde tanrıça Themis’e adanan ve kehanet verdiği sunağında bulunduğu bölgeyi kasıp kavurur, ekinlerin hepsini yok eder. Babası Zeus’un buyruğu üzerine Yunanistan’da bir tapınak kurmak isteyen Apollon, Parnassos’a geldiğinde annesi Leto’nun amansız düşmanı olan python’u öldürür. Böylece Python’un kahin kimliğini alan Apollon burada bir tapınak yaptırır. Tanrı canavar da olsa kutsal bir cana kıyan Apollon bir arınma ayininden geçmek zorunda kalır. Ve bir süre Tesalya’da Admetos’a çobanlık eder. Başka bir anlatımda Apollon’a verilen bu ceza Kyklops’u öldürdüğü içindir. Bu olayların ardından Python’un anısına Delfi’de Pythos oyunları düzenlendiği bilinmektedir.
Delfi’de Apollon’a adanan tapınakta aşırı sınırlanmış bir yaşam süren Pythia’nın görüşüne başvurulduğu zaman, tapınaktaki özel bir odaya giderdi ve pythonun kalıntıları olduğu söylenen zehirli dumanların çıktığı bir tabureye otururdu. Sonuç olarak dumanları soluyunca kendinden geçerek tanrı Apollon’la iletişime geçer, ağzından çıkan sözler yanındaki rahipler tarafından açıklanırdı. Bu işlem aslında çok iyi düzenlenmiş ve başarıyla yürütülen bir kazanç yoluydu.
Apollon ve Hermes
Apollon insanlığa ilham veren müzik yeteneğiyle bilinmektedir. Ancak Apollon’un bu tanrısal kimliği, tıbbın tanrısı sayılan Asklepios ve bebek Hermes mitosu ile ilişkilidir. Hikayeye göre Asklepios, ölüleri diriltebilecek kadar güçlü bir tıp tanrısıdır. Ancak bu yeteneği onun sonunu getirir ve Zeus tarafından öldürülür. Zeus’un bu cezasına çok öfkelenen Apollon öç almak için tek gözlü devler olan Kyklopları öldürür. Bunun üzerine Zeus tarafından bir yıl süre ile kral Admettos’un yanında çoban olarak çalışmak üzere cezalandırmıştır. Bu yüzden Apollon’un bu dönemdeki kimliği Çoban Apollon’dur.
Bir gün Hermes kırlarda dolaşırken tanrı Apollon’un koruması altındaki inekleri çalar. Apollon olayı öğrenince çok kızar; cezalandırılması için Hermes’i kolundan tutup Zeus’a götürür. Hermes tanrılara kaplumbağa kabuğu, öldürdüğü hayvan boynuzları ve bağırsaklarından yaptığı liri çalmaya başlar. Hermes’in lirinden çıkan sesler Zeus’u ve Apollon’u büyüler. Sonuç olarak Apollon, liri kendisine vermesi ve çalmayı öğretmesi koşulu ile Hermes’i affeder. Bu mithosla Apollon, müziğin, dansın ve şiirin tanrısı olur.
Apollon ve Marsyas
Apollon’un müzik yetenekleri ile ilgili iki unutulmaz yarışma hikayesi vardır. İlki Satyr Marsyas ile ikincisi ise çobanların tanrısı Pan ile olan mücadelesidir.
Bir gün Athena, kendi yaptığı flütü Olympos’ta büyük bir şölende çalar. Hera ve Afrodit’in kendisine gizlice güldüğünü fark eden Athena, neden güldüklerini anlamaz ve flütü alıp Phrygia ormanına gider. Orada, bir dere kenarında flütünü çalmaya başlar ve sudaki yansımasına bakar. Aniden, yüzü moraran ve şişen yanaklarıyla korkunç bir şekilde çirkinleştiğini fark eder. Ondan sonra flütü fırlatır ve onu alan kişiye lanet okur.
Bir gün, Satyr Marsyas Athena’nın flütünü bulur ve ona ilham verilmişçesine çalmaya başlar. Köylüler onu dinler ve Marsyas’ın yeteneğinden çok etkilenirler. Hatta Apollon’un liriyle bile bu kadar güzel çalamayacağını söylerler. Bu söylentiyi duyan Apollon çok sinirlenir ve Marsyas’ı yarışmaya davet eder. Yarışmaya göre kazanan kaybedene dilediği cezayı verebilecektir. Marsyas kabul eder ve Apollon da müzleri hakem olarak atar. Ancak her iki enstrümandan çıkan müzik o kadar büyüleyicidir ki, müzler galibi belirlemekte zorlanır ve yarışma berabere biter. Apollon, daha zorlu bir meydan okuma sunar. “Hangimiz hem çalgı çalıp hem de şarkı söyleyebilirse, o kazanır.” Bu, bir flüt için neredeyse imkansızdır ve Marsyas kaybeder. Apollon cezayı verirken o takındığı sevimlilik maskesini çıkarır ve bir sanatçıdan asla beklenemeyecek kadar ağır bir ceza verir. Marsyas’ın derisini canlı canlı yüzer ve ardından onu bir çam ağacına çiviler. Bu acı veren ölüm sonrasında, akan nehir hala Marsyas’ın adını taşır.
Apollon ve Pan
Apollon, çocuk yaşta lir çalmada ustalaşır. Ancak çobanların tanrısı Pan, daha iyi bir çalgıcı olduğuna inanmaktadır. Bir gün, bir nympha olan Syrinx, Pan’ın ilgisine karşılık vermemek için kendini saz yığınına dönüştürür. Pan, bu sazları bir dizi düdük haline getirir ve çaldığı ezgilerin Apollon’un liriyle kıyaslanamayacak kadar üstün olmasıyla böbürlenir. Bu duruma kayıtsız kalamayan Apollon, Pan’la müzik yeteneklerini kıyaslayabileceği bir yarışma düzenler ve yarışmada dağ tanrısı Tmolos hakem seçilir.
Yarışma sırasında Pan’ın düdükleri, Apollon’un zarif nağmelerine karşı daha kaba ve vahşi bir şekilde çalar. Böylece Tmolos, Apollon’u galip ilan eder. Ancak Frigya kralı Midas Pan’ın çalgılarına olan sevgisinden dolayı bu karara karşı çıkar. Apollon kralın bu çıkışına öfkelenerek kulaklarını eşek kulaklarına dönüşür. Bu iki yarışmada Apollon’un müzikte rekabet edilemeyecek kadar yetenekli olduğunu gösterir.
Apollon ve Daphne
Apollon genç ve güzel bir tanrı olsa da aşkı her zaman karşılık bulmamıştır. Bunlardan en çok bilineni Dahpne’ye olan aşkıdır.
Hikayeye göre Apollon, ok ve yayıyla oynayan aşk tanrısı Eros’un okçuluk yetenekleriyle alay eder. Bunun üzerine Eros, Apollon’u Parnassos Dağı’nın üzerindeki bir kayaya çıkarak amansız bir aşkla cezalandırmanın planını yapar.
Eros kılıfından farklı işçilikte iki ok çıkarır. Altından ve sivri uçlu ok, aşk ateşi düşürmek için kurşundan ve kör uçlu olan ise aşktan kaçmak içindir. Eros, kurşun okuyla, Daphne’yi; altın okla ise Apollon’u kalbinden vurur. O andan itibaren Apollon, Daphne için yanıp tutuşmaya, Daphne ise aşk düşüncesinden nefret etmeye başlar. Bakire kalmaya kararlı olan Daphne, Apollon’dan sürekli kaçar. Daha fazla kaçamayacağını anlayan genç kız nehir kenarında durarak, nehir tanrısı olan babasından yardım ister. Bunun üzerine Peneus onu bir defne ağacına çevirir. Böylece ayakları köklere ve kolları dallara dönüşür.
Yararlanılan Kaynaklar
- Robert Graves – Yunan Mitolojisi
- Azra Erhat – Mitoloji Sözlüğü
- Serkan Çelik – Apollon ve Müzik (Doktora Tezi)
- Tayyar Güldal – Anadolu’da Apollon Kültür (Yüksek Lisans Tezi)
- Homeros – İlyada (Can Yayınları)