Türkler bildiğimiz kurda çok eskilerden beri “böri” veya “börü” derlerdi. Oğuzlar ise “kurt” kelimesini kullanmışlardır. Börü yani kurt, üstünlük, büyüklük ve yiğitlik anlamları taşımaktadır.
Börü’nün Türk Mitolojisindeki Yeri
Türk mitolojisinde bu hayvan kutsal ve ulusal bir sembol, hep kurtarıcı, yol gösterici, hatta bütün neslin atasıdır. Türk mitolojisinde kurt “Bozkurt” ismi ile de geçmektedir. Bozkurt Gök Tanrının oğlu olarak gökyüzünü temsil eder ve “Gökbörü/Kökbörü” tabirleri de niteleyici olarak kullanılır. Öte yandan kozmolojik unsurlara bağlı olarak gök kurt ya da bozkurt nitelemelerinin yanında, ak kurt ya da al kurt, kara kurt ibarelerine de rastlanmaktadır. Bu tür adlandırmalar renk simgeciliğine işaret etmektedir. Burada ak kurt gök unsuruna, al kurt şiddete ya da yer unsuruna, kara kurt ise karşı durulmaz kuvvete, yeraltı unsuruna ya da kötülüğe işaret ediyor olmalıdır.
Börü(Kurt) eski Türk topluluklarından bu yana ata kültünün bir parçası haline gelerek devlet, hükümdarlık vb unsurların simgesi de olmuştur. Yol gösterici kutlu kurt tüm Türk ve Moğol boylarının ortak ongunudur ve bazı Türk ve Moğol boyları soylarının bu varlıktan türediğine inanmışlardır. Göktürklerin mavi (gök) bayraklarında kurt başı resmi vardır. Bu yolla börü(kurt) bir devlet sembolü halini almıştır.
Özellikle eril kurt (börü) resimleri, kaya resimlerinde, şaman ve kam aletlerinde ve elbiselerinin üzerinde yer almıştır. Dişi kurt resimleri de aynı maddi eşyaların üstünde bulunmaktadır. Eril kurt cesaretin sembolü iken, dişi kurt resimleri neslin anası ve kurtarıcısı olduğunu göstermek amacıyla çizilmiştir.
Çin kaynakları kurdun egemenlik ve yiğitlikle ilişkisi hakkında bilgiler sunmakta ve bir Çin yıllığında, “Sancaklarının başına altından kurt başı takarlar. Muhafızlarına savaşçılarına fu-li (börü) derler. Çin dilinde anlamı kurt demektir, yani kurttan doğmuşlardır…” denilmektedir.
Börü(Kurt) kelimesi günlük dilde de bulunmaktadır. Kazakçada “Bölingendi böri ceydi”, Türkçede “Kurt komşusunu yemez”, Özbekçe “Buri karisini-deidi, kari barisini-deidi” gibi deyimler ve bazı gelenekler kurdun hayatımızda hala önemli bir yeri işgal ettiğinin kanıttır.
Erzurum’da, Güney Doğu Anadolu’da, Karaçay topraklarında hamile kadınlar yanlarında kurt dişini veya derisini taşırlar. Çocukları, eve gelen yeni gelini nazardan, hastalıklardan korumak için başına nazarlık olarak kurt kemiği, boynuna kurt dişi, kurt muskası takılır ve bu gelenek hala devam etmektedir. Azerbaycan Türklerinin inancına göre eğer iki insan arasında bir ihtilaf varsa, onu sonlandırmak için kurt yağı sürülür. Evde kurt derisinin bulunması zenginlik nesnesidir. Eskiden evlenen iki gencin ellerine aileleri, hayatta sağlam şekilde birbirine sadık olmaları için kurt kanı sürmüşlerdir, çünkü kurt – ailesine en çok sadakat besleyendir.
Kurttan Türeyiş Efsaneleri
Kurttan türeyiş efsanesinin Orta Asya’da ilk defa MÖ 174 den önce Çin’in batısındaki Kansu eyaletinde yaşayan Wu-sun’larda görüldüğü bilinmektedir. O dönemde Wu-sun’ların batısında bulunan Yüe-çi’ler Büyük Hun Devleti’nin hükümdarı Maotun(Mete) ve sonra da oğlu tarafından mağlup edilince yurtlarını bırakıp Batı Türkistan’a giderler. Yüe-çi lerin boşalan yerine ise Wu-sun’lar yerleşmişlerdir. Çin kaynaklarına göre Hun hükümdarı Wu-sun’lara hücum eder ve kralını öldürür. Çin kaynakları bu olayı anlatmaya başlarken araya Wu-sun’ların kurttan türeyiş efsanesini de koymuşlardır. Bu efsane şu şekildedir;
“Wu-sun’ların kralına Kun-mo derler. İşittiğimize göre, bu kralın babasının, Hunların batı sınırında küçük bir devleti varmış. Hun hükümdarı, bu Wu-sun kralına taarruz etmiş ve Kun-mo’nun babası olan bu kralı öldürmüş. Kun-mo da, o sıralarda çok kücükmüş. Hun hükümdarı ona kıyamamış. Çöle atılmasını ve ölümü ile kalımının, kendi kaderine bırakılmasını emretmiş. Çocuk çölde emeklerken, üzerinde bir karga dolaşmış ve gagasında tuttuğu eti, ona yavaşça yaklaşarak vermiş ve uzaklaşmış. Az sonra çocuğun etrafında, bu defa da bir dişi kurt dolaşmağa başlamış. Kurt da çocuğa yanaşarak memesini çocuğun ağzına vermiş ve iyice emzirdikten sonra yine oradan uzaklaşmış. Bütün bu olan biten şeyleri, Hun hükümdarı da uzaktan seyredermiş. Bunları görünce, çocuğun kutsal bir yavru olduğunu anlamış ve hemen alıp adamlarına vermiş. İyi bir bakılmada büyütülmesini emretmiş. Çocuk büyüyerek bir yiğit olmuş. Hun hükümdarı da onu ordularından birine komutan yapmış. Gittikçe gelişen ve başarı kazanan çocuğa gönül bağlayan Hun hükümdarı, babasının eski devletini ona vererek, onu Wu-sun kralı yapmış. . . ”
Çinliler, Doğuda Juan-juan ve batıda Ak Hun devletleri arasında kalan Orta Asya’daki Türk halklarına “Kao-çı” derlerdi. Çince de Kao-çı demek, “Yüksek tekerlekli arabalara sahip olan” kavimler demektir. Sonradan Göktürk ve Uygur devletlerini kuracak olan bu Türk topluluklarının en yakın Çinli komşuları Toba sülalesi idi. Bu sebeple Kao-çı’ların kurttan türeyiş efsanelerini Toba sülalesinin kaynaklarında bulunmaktadır. Efsane şöyledir;
“Kao-çı Kağan’ının çok akıllı iki kızı varmış. (Bazı kaynaklar üç kızı vardı, diyorlar). Bu kızlar o kadar akıllı ve o kadar iyi imişler ki, babaları şöyle bir karara varma zorunda kalmış. Kağan demiş k i : “ Ben bu kızları, nasıl insanlarla evlendirebilirim! Bunlar o kadar iyi ki, bu kızlar ancak Tanrı ile evlenebilirler/ ” Bunu diyen Kağan, kızlarını alarak götürmüş ve bir tepenin başına koymuş. Burada kızları, Tanrı ile evlensinler diye beklemiş. Kızlar bu tepede Tanrıyı bekleye durmuşlar. Aradan epey zaman geçmiş. Ama ne Tanrı gelmiş ve ne de onlarla evlenmiş, Kızlar böyle bekleşe dururlarken, tepenin etrafında, ihtiyar ve erkek bir kurt görünmüş. Kurt, tepenin etrafında dolaşmağa başlamış ve bir türlü de, orasını bırakıp gitmemiş. (Küçük) kız kurdun bu durumunu görünce şüphelenmiş ve kardeşine: “ İşte bu kurt Tanrının ta kendisidir. Ben inip, onunla evleneceğim,” demiş. Kardeşi, gitme, diye ısrar etmiş ama kız dinlememiş. Tepeden inerek kurtla evlenmiş ve bu suretle Kao-çı halkı, bu hükümdarın kızı ile kurttan türemiş”.
Ergenekon Destanı
Kurttan türeyiş efsanelerinin en çok bilinenlerinden biri ise Göktürklerin Ergenekon destanıdır. Efsane şu şekildedir;
“Göktürkler (T’u-chüeh), eski Hun’ların (Hsiung-nu) soylarından gelirler ve onların bir koludurlar. Kendileri ise, A-şi-na (A-shih-na) adlı bir aileden türemişlerdir. (Sonradan çoğalarak) , ayrı oymaklar halinde yaşamaya başladılar.
“Daha sonra Lin adını taşıyan bir memleket tarafından mağlup edildiler. (Mağlubiyetten sonra Göktürkler), bu memleket tarafından, soyca öldürüldüler.
(Tamamen öldürülen Göktürkler içinde) yalnızca on yaşında bir çocuk kalmıştı. (Lin memleketinin) askerleri, çocuğun çok küçük olduğunu görünce, (ona acımışlar ve) onu öldürmemişlerdi. Yalnızca çocuğun ayaklarını kesmişler ve bir bataklık içindeki otlar arasına bırakarak gitmişlerdi.
“ (Bu sırada) çocuğun etrafında dişi bir kurt peyda oldu ve ona et vererek (çocuğu) besledi. Çocuk, bu şekilde büyüdükten sonra da, dişi kurtla karı-koca hayatı yaşamaya başladı. Kurt da çocuktan bu yolla gebe kaldı. (Göktürkleri mağlup eden ve hepsini kılıçtan geçiren Lin memleketinin) kralı, bu çocuğun hala yaşadığını duydu ve onun da öldürülmesi için askerlerini gönderdi. Çocuğu öldürmek için gelen askerler, kurtla (çocuğu) yan yana gördüler. Askerler kurdu öldürmek istediler. Fakat kurt (onları görünce) hemen kaçtı ve Kao-ch-‘ang ( Turfan ) memleketinin kuzeyindeki dağa gitti. Bu dağda, derin bir mağara vardı. Mağaranın içinde de büyük bir ova bulunuyordu. Ova, baştan başa ot ve çayırlarla kaplı idi. Çevresi de bir kaç yüz milden fazla değildi. Dört yanı, çok dik dağlarla çevrili idi. Kurt, kaçarak bu mağaranın içine girdi ve orada on tane çocuk doğurdu.
“ Zamanla bu on çocuk büyüdüler ve dışarıdan kızlar getirerek, onlarla evlendiler. Bu suretle evlendikleri kızlar gebe kaldı ve bunların her birinden de bir soy türedi. (işte Göktürk devletinin kurucularının geldikleri) A-şi-na ailesi de (bu On-boy’dan) biridir.
“ Onların oğullan ve torunları çoğaldılar ve yavaş yavaş yüz-aile haline geldiler. Bir kaç nesil geçtikten sonra, hep birlikte mağaradan çıktılar.
Ju-ju’lara (yani Juan-juan devletine) tabi oldular. Altay (Chinshan) eteklerinde yerleştiler. Bundan sonra da Juan-juan Devletinin demircileri oldular. . . ”
Türk mitolojisinde önemli bir rol oynayan efsanevi bir dişi kurdun doğurduğu on erkek çocuğun biri Asana(Asena, Aşina)’dır. Türkiye’de ise dişi kurdun adı olduğu düşünülmektedir. Ziya Gökalp 1922 yılında Diyarbakır’da yayımlanmış Küçük Mecmua dergisine verdiği “Türk devletinin tekâmülü” adlı makalesinde Bu da Çinlilere göre (Asena=Kurt) manasındadır demektedir. Göktürk Kağanlığının Eski hükümdarlarının mensubu olduğu Aşina, Zena, Asen veya Şunnu adı verilen sülale , efsaneye göre bu dişi kurttan türediğine inanılır.
Yararlanılan Kaynaklar
- Bahaeddin Ögel – Türk Mitolojisi 1
- Bahaeddin Ögel – Türk Mitolojisi 2
- Yaşar Çoruhlu – Ana Hatlarıyla Türk Mitolojisi
- Deniz Karakurt – Türk Mitoloji Ansiklopedisi
- Saya Gabbasova – Türklerde Kurt Totemi