Tarihçe
Divriği, tarihi Roma devrine kadar uzanan bir şehirdir. Şehir 7. yüzyılda yaşanan Bizans-Sasani mücadelesine sahne olmuştur. Sasani Devleti’nin yıkılmasının ardından şehirde, Arap-Bizans mücadeleleri yaşanmıştır. 9. yüzyıla gelindiğinde III. Mihail’in Anadolu’ya düzenlediği sefer sonucu Divriği’de tekrar Bizans hakimiyeti yaşanmıştır.
Divriği’de Türk hakimiyetinin ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemekle birlikte Malazgirt zaferi baz alınarak bölgenin fethi ile görevlendirilen Mengücek Gazi veya oğulları tarafından ele geçirildiği tahmin edilmektedir. Mengücek Beyliğinin 12. yüzyılın ortalarında dağılmasından sonra Mengücekli Süleyman Şah’ın payına düşen Divriği Mengücekoğullarının bu koluna ‘’Payitaht’’ olmuştur. Daha sonra Anadolu Selçuklu Devleti’nin hakimiyetine giren Divriği, 14. yüzyıl başlarında Memlüklü hakimiyetinde kalmıştır. Daha sonra Yıldırım Beyazit’in seferleri sonucu Osmanlı topraklarına katılan şehir, yaklaşan Timur tehlikesinden dolayı Memlüklü’ye bırakılmıştır. 1516 yılında gerçekleşen Mercidabık Savaşı’yla beraber Divriği kesin olarak Osmanlı hakimiyetine girmiştir.
Divriği Kalesi
İnşa tarihi erken devirlere dayanan Divriği Kalesi, bir çok medeniyet tarafından kullanılmıştır. Şehrin kuzeyinde yer alan Divriği Kalesi’nin doğu yönü uçurum olduğundan sur yoktur. Kalenin batı ve güney yönde bulunan kapıları üzerinde 1236-1242 tarihleri yazılıdır. Bir diğer kitabe 1252 tarihli Arslanburç üzerinde yer almaktadır. Bu kitabeden Divriği kalesinin Mengücekoğullarından Süleyman Şah ile Melik Salih tarafından tamir edildiği anlaşılmaktadır. Kalenin güneybatısında yer alan kapısı olan Şah Kapısı “Babü’ş-Şah”, “Babü’l-Kıble”, “Babül-Kebir”, Babü’l-Camii” olarak da bilinmektedir. Bir diğer kapı ise Kale Kapısıdır. Kapı sağındaki yarım daire planlı bir kule ile solundaki üçgen planlı bir diğer burçla savunmaya alınmıştır. İç kale Arslanburç ile Kuş Kayası arasında yer alır. Muhtemelen 9. yüzyılda Paulikanlarca yapılmış eski kalenin temelleri üzerine yapılmıştır. 1180 tarihli Kale Camii’nin iç kale içerisinde yer alması, iç kale de bu tarihlerde yerleşim olduğunu göstermektedir. Surları zamanla yaşanan tahripler sonucu yıkılmıştır. Sadece Arslanburç’a bağlı bir bölümü kısmen sağlam kalabilmiştir.
Şehrin Gelişimi
Şehir büyük oranda Türk hakimiyetiyle birlikte imar olmuştur. Şehirde ilk yerleşmeler kale içinde yoğunlaşmıştır. Kaynaklardan edinilen bilgilere göre 12. yüzyılda kale içinde Kal’a ve Feth-i Bab mahallelerinin bulunmaktadır. Mahallelerin yeri bugün tespit edilememiştir. Bu bilgilerden yola çıkarak ilk etapta Divriği şehrinin A tipi Kale Kent modelinde olduğu söylenebilir. Nüfusun artmasıyla birlikte kale eteklerinde kentleşme başlamıştır. 1228-1229 yılları arasında Divriği Ulu Cami’nin inşa edilmesiyle birlikte, nüfus güney yönde kale dışına çıkarak A Tipi açık kent modeline dönüşmüştür.
14. ve 16. yüzyıla gelindiğinde şehre Memlüklüler hakim olmuş ve nüfuslanma güneybatı yönünde yoğunlaşmaya başlamıştır. Bu dönemde Kemankeş ve Mercan Tepesi adında iki mahalle daha oluşmuştur. 16. yüzyıldan itibaren kent düzlük alanların bulunduğu güney batı ve batıya doğru büyümeye başlamış 18. yüzyıldan itibaren çoğunlukla bu bölgelere sıçramıştır. Zamanla ilk yerleşim yerleri olan Kale ve Ulu Cami çevresi terk edilerek batıdaki düzlüğe yeni yerleşim yerleri kurulmuştur. Bunun nedeni ise Vezir Köse Mustafa Paşa tarafından Mengücekoğulları döneminden kalan su şebekesini tamir ettirmesi sonucu ark adı verilen kanallarla beraber sulama imkanlarının artmasıdır. Şehirde Osmanlı Dönemi’nde en büyük inşa ve imar faaliyetleri Köse Mustafa Paşa tarafından gerçekleştirilmiştir. Köse Mustafa Paşa bu dönemde Cedit Paşa Cami, Kız Köprüsü ve Tabakhane Köprüsü’nü inşa ettirmiştir.
Bu yapılarla birlikte nüfus giderek artmış ve şehirleşme inşa edilen kamu yapılarıyla birlikte şekillenmeye devam etmiştir.