Altının Yapısal Özellikleri
Altın madeni daha çok dağ ırmaklarının yataklarında ve alüvyon birikintisi aralarında ufak kırıntılar halinde bulunur. Rengi ve parlaklığıyla dikkat çeken altın, yapısı itibariyle pas tutmayan bir özelliğe sahiptir.
Sert bir maden olmayan altın, kolay şekil verilmesi sebebiyle ziynet yapımında da sıkça tercih edilmiştir. İçinde daima bir miktar gümüş, bakır ve demir gibi maden bulunan altın, dövme ve döküm teknikleri kullanılarak şekillendirilir.
Altının Tarihçesi
Türk maden sanatının uzun bir gelişim süreci vardır. Orta Asya’dan başlayan bu gelişim, Selçuklu ve Osmanlı Sanatına kadar uzanır. Türk El sanatlarında başlı başına bir sanat uygulama alanı halinde gördüğümüz madeni eserler her dönem ve bölgeyi temsil edecek kadar günümüze gelememiştir. Orta Asya’da Noin Ula Pazırık, Kızıl, Hoço, Esik gibi merkezlerden çıkan kazı buluntuları dönemin kültürel hayatına katkı sağlar. Bu kurganlarda bir çok altından yapılmış eser bulunmuştur .
Göktürklerde de altın kullanımı sıkça görülür. Kaynaklardan İstemi Kağan’ın tahtında som altın plakaların kullanıldığı bilgisine ulaşılır. Uygurların da özellikle demircilikte çok ileri oldukları bilindiği gibi aynı zamanda altın varak kaplama geleneğini de sürdürmüşlerdir. Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklu dönemlerinde Türk İslam sentezinin belirginleşmeye başladığı sınırlı sayıda eserle anlaşılmaktadır. Özellikle 10 ve 11. yüzyılda stilizasyon artışına paralel olarak madeni eserlerin süsleme programı da İslami karakter kazanmıştır.
Anadolu Selçuklu döneminde altın, gümüş ve tunç eserlerin yapımına devam edildiği ancak tunç malzemeye oranla altın daha sınırlı kullanıldığı bilinmektedir. Bu durum Kuran-ı Kerim’deki kıymetli madenlerle ilgili yasaklardan ziyade 11. yüzyıl da ortaya çıkan gümüş kıtlığı ile açıklanabilir. Bu eserlerin çoğu maalesef günümüze gelememiştir. Altın eserlerden bir kısmının yağmalanarak kaybolmuş olduğu, bir çoğunun da para yapımında kullanılmak üzere eritildiği bilinmektedir. 13. yüzyıl tarihçisi İbni Bibi “Selçuklu Tarihi” adlı kitabında İzzeddin Keykavus’un düğününde altın ve gümüş kaplardan yemek yendiğinden ve Anadolu sultanlarının hazinelerinin altın eserlerle dolu olduğundan bahseder. Buna ek olarak 14. yüzyıl da yaşamış düşünürlerden İbni Batuta Anadolu beylerinin saraylarında altın eserler kullanıldığını söylemektedir. Ancak bahsedilen bu eserlerin çoğu günümüze gelememiştir. Osmanlı maden sanatının en parlak dönemini 16. yüzyılda yaşamıştır. Bu dönemde altın eser sayısı artmıştır. Yavuz Sultan Selim ile Kanuni Sultan Süleyman’ın bizzat kuyumculukla ilgilendikleri ve Trabzon da eğitildikleri hatta Kanuni’nin kuyumcular için bir imalathane açtırdığı da bilinir. 17. yüzyılda maden sanatında aynı gelenekler sürdürülmekle birlikte Lale Devrinden itibaren batı etkileri de görülmeye başlanmıştır.
Altın Ayrıştırma Yöntemleri
Altını farklı madenlerden ayrıştırmak için günümüze kadar bir çok yöntem kullanılmıştır. Kayalardaki altını elde etmek için kaya parçaları önce çekiçle topaklar halinde ufalanıp dövülerek toz haline getirilir. Bu toz, sığ tablalarda çok yavaş akan bir suyun altında yıkanır. Altın ağır olduğu için dibe çöker böylece ayrıştırma işlemi yapılmış olur.
Bir diğer yöntem eski çağda keşfedilen, orta çağda da kullanılan “kupelasyon ” yani altını özel potada kurşunla eriterek ayırma usulüdür .
Bu yöntemde altın kurşunla birlikte eritilir. Eriyik halde bulunan alaşımın üzerinden hava akımı geçirilir. Altın okside olmayan kurşun ise oksijenle çok kolay birleşen bir madendir. Bu sebeple kurşunun hava ile teması halinde altından ayrışır.
Roma devrinden itibaren altını diğer madenlerden ayırmak için kurşun, tuz, kükürt ve kupelasyon gibi yöntemler kullanılmıştır. İslami devirlerde de benzer ayrıştırma yöntemleri kullanılmaya devam etmiştir.
Altın, Türk el sanatlarında sıkça tercih edilen bir maden olmuştur. Altın rengi ve parlaklığı sebebiyle bir çok ziynet eşyası yapımında kullanılmıştır. Doğadan elde edilen altın madeni işlenmeden önce yüksek ısılı fırınlarda eritilir.
Eriyip kalıplara konulan altın soğutularak işlenmeye hazır hale getirilir.
Altın madeninin işlenmesi için bir çok alet kullanılır bunlardan küçük el aletleri; eğe, pense, çekiç, keski ve makas, kıl testere, heştek takımı ve zımbaları, örs, düz demir ve oluklu demir, mengene, malafa, raspa ve çelik kalemler, kaynak kabı ve çift pergeldir.
Büyük elektrikli motorlu aletlerden bazıları ise; eritme ocakları, astar için silindir,
tel için hadde, vakumlu döküm ocağı, tavlama ve mine fırını ve lazer makinesi, freze,
cila motoru, vibratör (yazı makinesi), presler, kaynak takımıdır. Altının işlenmesinde ayrıca kimyasal maddelerden de yararlanılır. Bunlar çeşitli asit (kezzap, tuz ruhu, zac yağı),
ve kimyasallardan (boraks, asitborik, karbonat, güherçile, siyanür) oluşmaktadır.