Konstantinopolis Hipodromu | Kültür&Yaşam | Okur Yazarım
Kültür&Yaşam

Konstantinopolis Hipodromu

Written by Okur Yazarım

Hipodrom, Grekçe Hippos (At) ve dromos (Yol, yarış, yarış pisti) kelimelerinden oluşmuş bir bileşik isim olup at ve araba yarışlarının yapıldığı yer olarak tanımlanmaktadır. Antik Çağ kentlerinin önemli sosyal merkezleri olan Hipodromlar, dört atın çektiği iki tekerlekli savaş arabalarıyla (quadrigae) yapılan yarışların dışında gladyatör dövüşleri, çeşitli akrobasi ve dans gösterileri, hayvan mücadeleleri, egzotik hayvanların sergilenmesi gibi çeşitli etkinliklere de sahne olmuştur. Antik Çağ’da Konstantinopolis kentinin kalbi sayılan Konstantinopolis Hipodromu, 12. yüzyılın sonuna kadar kent yaşamında aktif olarak rol oynamıştır.

Konstantinopolis Hipodromu

Geç Antik Çağ mimarisinin başyapıtlarından biri olan, yüzlerce yıllık tarihinde sayısız olaya tanıklık eden Konstantinopolis Hipodromu, Osmanlı Dönemi’nde At Meydanı, günümüzde ise Sultanahmet Meydanı olarak bilinen meydanda bulunmaktaydı. Roma İmparatorluğu Dönemi’nde İstanbul’da inşa edilmiş en erken tarihli yapılardan biri olan Hipodrum’un Antik Yunan şehirlerinden biri olan Byzantion’un, Roma İmparatoru Septimius Severus (MS 193-211) tarafından ele geçirilmesinden sonra inşa edilmeye başlandığı bilinmektedir.

Konstantinopolis Hipodromu

Hipodrom’un inşa edildiği Byzantion kentinin kaderi, 330 yılında Roma İmparatoru I. Konstantinus (324-337) tarafından imparatorluğun yeni başkenti olarak seçildiğinde değişmiştir. Bundan sonra Konstantinopolis olarak anılan kent, Geç Antik dünyanın merkezi haline gelmiş ve Bizans diye adlandırılan Roma İmparatorluğuna 1123 yıl, Osmanlı İmparatorluğuna ise 470 yıl başkentlik yapmış bir kent haline dönüşmüştür. İmparator Septimus Severus döneminde yapımına başlanan Hipodrom ise Konstantinus Dönemi’nde genişletilerek tamamlanmış ve yaklaşık 45.000 metrekare ölçüsüyle Antik Çağ’ın en büyük Hipodromu haline getirilmiştir.

Yapılan araştırmalar sonucu boyutuyla ilgili kesin bir rakama ulaşılamasa da Konstantinopolis Hipodromu’nun yaklaşık 429 m uzunluğunda ve 119 m genişliğinde “U” şeklinde bir yarış arenası olduğu söylenebilir. Hipodrom’dan günümüze yarış pistinin dönüş kısmı olan “Sphendone” kısmı ulaşmıştır. Sphendone’nin karşısında ise yarış arabalarının 12 kulvar halinde çıkış yapmasına olanak sağlayacak şekilde tasarlanmış anıtsal bir kapı, Carceres yer alıyordu. Bu anıtsal kapı üzerindeki bronz yarış arabası heykelinin atları Latin istilası sırasında Venedik’e kaçırılmış ve halen San Marco Meydanı’nda bulunmaktadır.

Carceres ve İtalya’ya kaçırılan bronz atlar.

Yarış pistinin yan kenarlarında boydan boya üzerinde yaklaşık 30.000 kişilik kapasiteli oturma yerleri bulunan kademeli basamaklar (Bazı araştırmacılara göre Hipodrom 80.000 kişi kapasiteliktir) yer alıyordu. Yarışları imparator ve şehrin ileri gelenleri “Kathisma” adı verilen imparatorluk sarayına geçişi olan balkondan, takımlar ise liderler ve taraftarlarıyla Kathisma’nın yanlarındaki tribünlerden izliyordu.

Hipodrom ve Sosyal Yaşam

Konstantinopolis Hipodromu, burada yaşayan halkın günlük yaşamında önemli bir rol oynamaktaydı. Quadriga denilen dört atın çektiği iki tekerlekli yarış arabalarıyla gerçekleştirilen bu yarışlar Yeşiller, Maviler, Kırmızılar ve Beyazlar olarak adlandırılan dört parti arasında, ama esas olarak Maviler ve Yeşiller arasında yapılırdı. Bu partiler esnaf loncalarıyla da bağlantı içerisinde, kentin sosyal yaşamında sivil savunma ve imar gibi işlerde belli roller üstlenmekteydiler.

Konstantinopolis’te gerçekleşen birçok ayaklanma Hipodrom’da ve bu partilerin örgütlemesiyle başlamıştır. Bu isyanların en önemlisi altıncı yüzyılda imparator Iustinianos’a karşı gerçekleştirilen Nika İsyanı’dır. Kilisenin, Hipodrom eğlencelerini pagan geçmişin kötü bir mirası olarak kabul etmesine karşın, etkinlikler 1261 yılına kadar sürmüştür.

Yarış pistinin ortasında pisti boydan boya ikiye ayırmak için yaklaşık 2 m genişliğinde ve 3-4 m yüksekliğinde “Spina” yapılmıştı. Dönem kaynaklarında Spina üzerine birçok anıt ve heykelden söz edilmesine karşın, günümüze kadar sadece Yılanlı Sütun, Örme Sütun ve Dikilitaş ulaşmıştır.

At Meydanı square, which is buit on the site of the Byzantine Hippodrome of Constantinople. Muslim wedding procession, possibly of an Ottoman official. In the background, the obe(1727)

Yılanlı Sütun (Burmalı Sütun)

Obeliskin güney tarafında yer alan Burmalı Sütun’dan günümüze sadece birbirine dolanmış bronzdan üç yılanın gövdesi kalmıştır. Orijinalinde eserin üç yılanın başları üzerinde taşıdığı antik döneme ait üç ayaklı bir tütsü kazanı olduğu anlaşılmaktadır. Bu sütun Yunanların Platea’da Persleri yenmesinin anısına, Pers askerlerinin bronz silahları eritilerek dökülmüş ve Konstantinus tarafından Delphi’deki Apollon tapınağından alınarak İstanbul’a getirilmiştir. Perslere karşı müttefik olarak savaşan 31 Yunan kolonisinin baş şehirlerinin isimleri sütunun üzerine kazılmış olup bugün dahi bunların okunabilmesi mümkündür. Yılanların başlarından birisi bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.

Yılanlı Sütun ve Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen yılan başlarından biri.

Dikilitaş (I. Theodosius Dikilitaşı)

Mısır obeliski, MÖ 1450 yılında Firavun III. Tutmosis adına yapılmış ve Karnak’taki Amon-Ra tapınağına konulmuş olan iki obeliskten biridir. I. Constantinus bu obelisklerden birini Roma’ya, diğerini yeni başkentine getirmeye karar vermiş ancak ölümü üzerine proje yarım kalmıştır.  Daha sonra tahta geçen oğlu II. Constantius obeliski İskenderiye’ye kadar getirtebilmiş, taşı deniz yoluyla Konstantinopolis’e getirmek ise Iulianus’a (361–363) kalmıştır.

Mısır’dan getirilen dikilitaş (Obelisk)

Obelisk ancak 390 yılında I. Theodosius tarafından yerine dikilebilmiştir. İki parçadan meydana gelen 20 m yüksekliğindeki dikilitaşın kaidesi Bizans, yekpare pembe mermerden olan kendisi ise bir Mısır eseridir. Roma’daki ikizinden daha kısa olan bu obelisk, büyük olasılıkla nakliye ya da yerine dikilmesi sürecinde kırılmış ve alt kısmından kesilmiştir. Obeliskin kaidesinde bulunan kabartmalarda, taşın yerine dikilmesinin öyküsü betimlenmiştir.

Örme Sütun (Constantinus Porphyrogenes Sütunu)

Spinanın günümüze ulaşabilen üçüncü anıtı ise sphendone tarafındaki 10. yüzyılda yapılmış olan örme obelisktir. 32 m yüksekliğindeki bu sütun değişik ölçülerdeki taşların yontulmasıyla yapılmıştır. Tamamen bezemeli bronz levhalarla kaplı olan bu dikilitaşın bronz kaplamaları, kenti işgal eden Latinler tarafından sökülerek eritilmiş ve silah dökümünde kullanılmıştır.

Constantinus Porphyrogenes Sütunu

Kaidesindeki, içerisinde Konstantinin de ismi okunan mermer bir kitabeden V. yüzyılda Rodos’ta bulunan büyük bir abideden daha gösterişli bir eser meydana getirmek amacıyla yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

Kaynaklardan bildiğimiz kadarıyla spina üzerinde çok daha fazla sayıda heykel bulunmaktaydı. Yaklaşık 80 m genişliğindeki yarış pistinin (pelma) iki yanında, 30 – 40 basamak kadar yükselen, tribün biçiminde oturma sıraları yer almaktaydı. Bu basamakların bir kısmı 1950 yılında Hipodromun kuzey batı tarafında gerçekleştirilen kazılarda ortaya çıkartılmıştı. Önceleri ahşap olan bu sıralar, altıncı yüzyılda buradan başlayan Nika ayaklanması sırasında yakılmış ve Iustinianos tarafından mermer olarak yenilenmiştir.

Osmanlı Döneminde “At Meydanı” adıyla anılan ve kentin en geniş meydanı olan Konstantinopolis Hipodromu’nda düğün ve sünnet törenleri, çeşitli eğlenceler, at yarışları ve cirit müsabakaları gibi çeşitli etkinlikler yapılmıştır. Bu alan aynı zamanda siyasi ayaklanmalara da sahne olmuştur.

Sultan III. Murad’ın, şehzadelerinin sünnet düğünü şenlikleri sırasında, At Meydanı’nda (Sultanahmet Meydanı) bulunan İbrahim Paşa Sarayı’nın “Şahniş” inden altın saçmasını gösteren minyatür. (Surname-i Hümayun, H. 1344, s.47a)

Yararlanılan Kaynaklar

  • Prof. Dr. T. Engin Akyürek – I. Constantinus, Konstantiopolis’in Kuruluşu
  • Yrd. Doç. Dr. Derya Uzun Aydın – İstanbul At Meydanı Anıtları Üzerine Bir Deneme (Dikilitaşlar, Heykeller ve Lisippos’un Atları)
  • Erdem Yücel – Bizans Devrinde Hipodrom
  • Nahit Yıldırım – Constantinopolis Hipodromu
  • Taner Kara – İstanbul Hipodromu, Mimarlık Tarihi İçerisindeki Yeri ve Önemi

 

Click to rate this post!
[Total: 14 Average: 3.4]

About the author

Okur Yazarım

Leave a Comment