Arabistan yarımadasında doğan İslam sanatı, yalnız Arapların değil, Ön Asya, İran, Afganistan, Türkistan ve bütün Kuzey ile Orta Afrika halklarının geliştirdiği ortak bir sanattır.
Hz. Muhammed’in vefatından sonraki ilk yüzyıl içinde İslam sanatı, ilk eserlerini vermeye başlamıştır.
661’de halifeliğin Emevilere geçmesiyle birlikte merkez, Medine’den Şam’a taşınmış, bununla birlikte Şam’daki Antik kültürün mirası ile bağdaşabilecek yapı faaliyetleri başlamıştır.
İslam sanatında, daha çok dini ve sivil mimari gelişmiştir ve mimaride ana konu camidir. Fakat İslam ülkelerinde yalnız bu konu bile çok çeşitli biçimlerde karşımıza çıkabilmektedir.
Aynı fonksiyona sahip olsalar bile, bir Arap camii ile İran camii biçim bakımından farklı kompozisyonlarla yapılmışlardır. Bu farklı kompozisyonların oluşmasına, iklim koşulları ve coğrafi etkinin yanında, toplum gelenekleri ile yerli yapı geleneklerini de katmak gerekir.
İslamiyet’in doğduğu yıllarda, Arabistan’da mimari yapı bulunmamaktaydı. Mekke’nin o dönemde mimari denecek tek yapısı Kâbe idi. Genel gelişme tablosunun dışında kalmakla birlikte, Mekke’de Mescid-i Haram (Kabe), bütün İslam dünyasının kalbi ve bütün camilerin mihrap yönü olmasıyla ayrı bir önem taşımaktadır.
Ayrıca Hz. Muhammed’in bütün faaliyetlerinin merkezi olan, daha sonra genişletilen ve Velid zamanında (712) avlu etrafında sütunlar ve düz çatı ile örtülü hale getirilen Mescid-i Nebevi, ilk camilere de örnek olmuştur.
Müslümanların mimari ile ilk tanışmaları, Hz. Ömer döneminde olmuştur. Bu döneme gelinceye kadar Müslümanların en önemli yapıları; Kuba Mescidi, Mescid-i Kıbleteyn, Mescid-i Nebevi, Basra Camii ile Kufe Camii’dir.
Emevilerin Şam Ümeyye Camii’ni yapmaları ile İslam mimarisi, gelişme göstermiştir.
Müslümanlar, kendilerinden önceki medeniyetlerden kalan eserlerden etkilenmişler ve kendilerine has bir sanat ekolü oluşturmuşlardır.
İslam Mimarisinin Özellikleri
- Arap yapılarının üst örtüsünün genellikle düz olduğu görülmektedir. Kubbe, nadiren kullanılmıştır.
- Ayrıca Arap yapılarının tavan yüksekliği, kubbe sistemini geliştirmedikleri için alçak kalmıştır.
- Bölgenin iklimi sebebiyle avluya açılan kısımlarda bütün cepheler açık ve duvarsızdır. Bu yüzden daha serin, havadar büyük mekanlar yaratmışlardır.
- Camiler aynı zamanda savunma yapıları olduğu için, pencere yerine mazgal delikler kullanılmıştır. Bu özellikler, genellikle Emevi ve kısmen Abbasi dönemlerinde görülür.
- Dikkat çeken bir diğer özellik, yapılarda mekan bütünlüğü olmaması ve eksensizliktir. Eksensizlik, genel olarak cami planlarında görülmektedir. Emevi saraylarında ise eksensizlik görülmez, simetri hakimdir.
- Yapıların iç mekan duvar ve tavanlarında, geometrik ve bitkisel süslemeler kullanılarak sonsuzluk hissi yaratılmak istenmiş, böylece tanrının her yerde ve mekansız olduğu algısı verilmiştir.