Niğde Şehrinin Tarihi ve Kuruluş Süreci | Şehircilik | Okur Yazarım
Sanat Tarihi Şehircilik

Niğde Şehrinin Tarihi ve Kuruluş Süreci

Written by Okur Yazarım
Tarihçe

Antik adı “NAHİTA” olan Niğde şehrinde yerleşik yaşam 10.000 yıl önce başlayarak günümüze kadar devam etmiştir.

Bölge,  M.Ö. 1800’den itibaren 1000 yıl süren Hitit egemenliğinde kalmıştır.  M.Ö. 710’da Asurluların Hitit egemenliğine son vermesiyle bölge Asurlulara daha sonra da Frigler’in hakimiyetine geçmiştir. M.Ö. 17 de Romalıların bölgeye gelişine kadar, Medler, Persler, İskender’in Helenistik Kapadokya Krallığı ve Bergama Krallığı egemenliğini sürdürmüştür. M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Niğde, Doğu Roma (Bizans) toprakları içinde kalmıştır. Türklerin (1071) Anadolu’ya gelişi ile başlayan Selçuklu Devleti egemenliği 1308 yılına dek sürmüş olup şehir  1470 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun kesin hakimiyetine girmiştir.

 
Niğde Kalesi

Niğde Kalesi bir höyük olan Alaaddin Tepesinin kuzey kısmı üzerine inşa edilmiş olup, kuzey-güney doğrultuda uzanmaktadır.

Kalenin inşa kitabesi yoktur ve yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Kale muhtemelen, 9. yüzyılda Bizans Döneminde yapılmış olup esas şeklini ise Anadolu Selçuklu hükümdarları II. Kılıçarslan (1155–1192), II. Rüknettin Süleyman şah (1196– 1204) ve I. Alâeddin Keykubat (1220–1237) dönemlerinde almıştır.  Alan üzerinde kuzeyde iç kale, güneyde Alaaddin Camii, Saat Kulesi, Rahmaniye Cami ve Hatıroğlu Çeşmesi bulunmaktadır.

Katip Çelebi şehrin üç katlı surla kuşatıldığını taş duvarlarının sağlam olduğunu Aleaddin ve Sungur Bey Camilerinin kale içinde yer aldığını kale ve hisarda 11 cami olduğunu belirtmiştir. Halil Edhem de Katip Çelebi’nin görüşünü paylaşarak   birinci surun iç kale ikincisinin duvarları güneye doğru giden Aleaddin Mahallesi etrafını kuşattığını üçüncü surun ise şehrin batıya doğru kuşattığını ve Sungur Bey Cami, Ak Medrese ve Bedestenin bu surun içinde kalması gerektiğini ileri sürmüştür.

Ancak yapılan araştırmalar ve günümüzdeki sur kalıntıları dikkate alındığında, kalenin üç kat surlarla çevrelenmeyip iç kale ile tepeyi bütünüyle kuşatan bir dış surdan ibaret olduğu Sungur Bey Cami, Ak Medrese ve Bedestenin ise surun dışında kaldığı anlaşılmıştır.

Bununla birlikte Matrakçı Nasuh’un 1533 yılı civarında çizmiş olduğu minyatürde Niğde kalesinin iç kale  ile dış kaleden ibaret olduğu ile dış surların 22 burçla desteklendiği  görülmektedir. Orijinalde dış surların kaç burçla desteklendiği bilinmemektedir.

 İç kale

Tepenin kuzey tarafına yerleştirilen iç kale dıştan çarpık planlı ve dört yandan burçlarla desteklenen surla kuşatılmıştır. Kalenin batı ve kuzey tarafında yer alan sur ve burçlar yıkılmıştır. İç kalenin ikisi doğu, beşi güney cephede olmak üzere toplam 7 burcu günümüze gelmiştir.

Günümüzde sadece iç kale ayaktadır. İki dikdörtgen bir de yarım daire şeklinde burç bulunur. Batıya doğru burç ve surlar tamamen yok olmuştur.

Kentin Kuruluşu

Niğde’nin ne zaman ve nasıl kurulduğu hakkında kesin bilgiler bulunmamakla birlikte Evliya Çelebi  kentin İstanbul’u onaran Kayser Rum (Romalıların Sezarı), “kayseri Niğde ve Konya’yı da yeniden kurdu”cümlesi ile Bizanslılar tarafından kurulmuş olabileceğine işaret eder. Kimi bilgilere göre kalenin ilk kuruluşu  9. yüzyılda Bizans Döneminde olmuştur. Bu çağlarda Niğde önemli bir iskan merkezi değildir ve en önemli şehir  Tyanadır. Mahmut AKOK tarafından kalede yapılan sondajlarda tepenin ana kayalıkları üzerinde Bizans devri kışla ve mağaralarının, daha üstte ise Anadolu Selçuklu devri yapı ve seramiğinin kalıntıları tespit edilmiştir.

Bizans döneminde asıl yerleşim yeri Tyana’da yoğunlaşmış olup kale sürekli bir yerleşim yeri olarak kullanılmamıştır. Tyana,   şehir Arap akınlarıyla harabe olmuştur bunun yerini suyu daha bol olan Niğde ve bor almıştır.

Niğde’nin şehir olarak gelişimi Anadolu Selçuklularından itibaren olduğu anlaşılmaktadır. Kale içerisinde yer alan Aleaddin Cami kalenin inşasında kullanılan taş malzemeden inşa edilmiştir. Buda bize Alaeddin Cami ile kalenin inşa tarihinin birbirinden uzak olmadığını gösterir. 1834 yılında Niğde’yi ziyaret eden Texier, eski çağa ait eserlerden hiçbir kalıntı bulunmadığını daha çok İslam dönemi eserlerinin bulunduğunu söylemiştir.

Selçuklu kaynakların da şehrin ismi ilk defa 2. Kılıç Arslan’ın ülke topraklarını 1186 da oğullarına paylaştırırken Nakide veya Nekide şeklinde geçmektedir. Niğde 12. yüzyılın sonlarında gelişmeye başlamış ve 13. yüzyılda Selçukluların önemli merkezi olmuştur. Şehir Kılıçaslan tarafından imar edilerek bayındır bir duruma getirilmiş Selçuklular döneminde Niğde’nin sur içinde geliştiği anlaşılmaktadır. İlhanlılar döneminden (1308-1335) itibaren şehirleşmenin yavaş yavaş sur dışına taştığı görülür. Sungur bey cami (1335 yılı civarı) surun güney kapısının hemen yakınına inşa edilmiştir. Karamanoğulları döneminde de şehirleşmenin kale çevresinde yoğunlaşmıştır. Niğde Osmanlı topraklarına katılınca (1470-71) şehir tamamen sur dışına çıkarak kendine has yapı düzeni oluşturmuştur. Niğde  jeolojik konumu nedeniyle Anadolu Selçuklularının askeri merkezi durumundadır bu sebeple şehir B tipi kapalı kent grubuna girer.

1312 yılında yapılan Hüdavent Hatun Türbesi ve 1344  yılına ait Gündoğdu Türbesi şehrin sınırlarını belirler bu dönemde ilk yerleşimler şehrin batı yönüne doğru olmuştur.

Şehrin en eski 3 mahallesi kale Songur ve Alaaddin mahalleleridir. 1335 yılında Sungurbey camiinin yapılmasıyla şehir kapalı kent tipinden açık kent tipine dönüşmüştür  Ve şehir güney batıya doğru nüfuslanmıştır.

Şehir Karamanoğulları  döneminde doğu  batı ve kuzey yönde gelişmiştir.

Osmanlı döneminde şehir güney batı kuzey ve batı yönde gelişim göstermiştir.

Yararlanılan Kaynaklar

  • Türkler Ansiklopedisi – Niğde
  • Fazlı Açıkgöz – Arkeolojik Buluntular Işığında Niğde Tarihi
  • Ahmet Akşit – Niğde’nin Selçuklular Devrindeki Nüfusuna Dair
  • Fikri Aktan – Niğde Kalesi ve Saat Kulesi
  • Yrd. Doç. Dr. Tülay Öcal – Antik Tyana Şehrinden Günümüze Kemerhisara Kadar Olan Yerleşmenin Tarihsel Süreci
Click to rate this post!
[Total: 53 Average: 2.7]

About the author

Okur Yazarım

Leave a Comment